8 Mayıs 2008 Perşembe

ÇOCUKLARDA CİNSEL EĞİTİM

Uploaded on authorSTREAM by  aqses






"Çocukların cinsellikle ilgili sahip oldukları tek hak; gerçeği bilme hakkıdır"
Richard IVES


CİNSEL EĞİTİM

Gelişim bir bütündür. Bu bütünün parçalarından birisi de cinsel gelişimdir. Gelişimin farklı boyutları vardır. Bedensel, ruhsal, sosyal, zihinsel ve cinsel gelişim bu boyutları oluşturur (www.eğitim.com). Bu gelişim alanları içinde; cinsel gelişim dışındaki boyutlar ile ilgili yapılması gerekenler belirli iken cinsel gelişim ile ilgili konular göz ardı edilmekte ve yok sayılmaktadır. Yetişkinlerde cinsellik var olduğu gibi çocuklarda da cinsellik vardır fakat çocuklara cinsellik ile ilgili bilgiler verilmemektedir. Çünkü, cinsel eğitim ile seks eğitimi birbirine karıştırılmaktadır. Bazı ailelerde namus kavramı ile eş değer görülmektedir. Dolayısıyla yapılacak küçük bir açıklama ile çocuğun merakı giderilebilecekken, bundan ısrarla kaçınan anne- baba daha büyük sıkıntılarla karşılaşmaktadırlar( Tuzcuoğlu, 2003,sf. 14).

Ailelerin ilk olarak kabul etmesi gereken şudur; sağlıklı gelişen her insanda cinsel gelişim vardır ve bu çocuğun boyunun uzaması, dişlerinin çıkması kadar doğal bir durumdur (Tuzcuoğlu, 2003,sf.14).

Cinsel eğitim çocuğun doğumundan ergenlik dönemine kadar olan bir dönemi kapsamaktadır( www.parenting-qa.com).

Cinsel eğitim; çocukların bedensel, duygusal, sosyal, zihinsel ve cinsel gelişimlerini takip etmek , kız ve erkek rollerini kabul etmesine, kendi cinsinin özellikleri ile bir bütün içinde yaşamasına yardımcı olmak amacıyla verilen bilgilendirme ve bilinçlendirme çalışmalarıdır( Tuzcuoğlu, 2003,sf. 14).

Cinsel eğitim ile çocuğun uygun cinsel kimlik kazanması, kendi cinsiyet rolüne uygun davranışlar sergilemesi amaçlanır. Aynı zamanda doğru cinsellik bilgileri verilir.

Çocukta başlayan cinsellik kavramı, ergenlik dönemi ile birlikte son şeklini alır. Ergenlik döneminden sonra çocuğun cinsel özellikleri kolay kolay değişmez.

Cinsel eğitimi çocuğa kimin vereceği ile ilgili bazı karmaşalar vardır. Ama uzmanların ve eğitimcilerin ortak görüşü cinsel eğitimi ilk olarak anne-babanın vermesi yönündedir. Bazı uzmanlar kız çocuğuna annenin,erkek çocuğuna babanın cinsel eğitim vermesi gerektiğini savunmaktadır. Bu düşünüldüğü zaman bazı dönemlerde bu mantıklı gibi görünse de, sürekli olarak kız çocuğuna anne, erkek çocuğuna baba bilgi vermemelidir. Çocuklar rahatlıkla karşı cinsteki ebeveyni ile de konuşabilmelidir. Konuşabilen sorularını rahatça ebeveynine yönelten çocuk, cinsel bilgiler edinmek için farklı kaynaklara yönelmeyecektir. Özellikle porno filmlerden, internet üzerindeki cinsel sitelerden yararlanmaları engellenmiş olacaktır. Bu konuda şunu söylemek çok doğru olacaktır, "Çocuk kime soru soruyorsa o kişi cevaplamalıdır."( Tuzcuoğlu,2003, sf.14-15).
Ailede başlayan cinsel eğitim okulda eğitimciler tarafından devam ettirilmelidir. Fakat son yıllarda toplumda meydana gelen gelişme ve değişmeler anne-babaların işlerini zorlaştırmaktadır. Toplumdaki gelenek ve değerler yerini hızla yeni değer ve yaklaşımlara bırakmaktadır. Toplumdaki değerler yerini yeni değerlere bırakırken, bu durum anne-babalara ve eğitimcilere yeni sorumluluklar yüklemektedir. Bu sebeple de değişen şartlar altında çocuklarımıza cinsel eğitim vermek, "Ne zaman?", "Ne şekilde?" ve "Kim tarafından?" sorularını beraberinde getiriyor.Bazı uzmanlar çocuklardan önce yetişkinler cinsel eğitim verilmesi gereği üzerinde durmak gerektiğini belirtiyor(www.eğitim.com).
Anne ve babalar çocuğun cinsel eğitimi üzerinde büyük etkiye sahip olduklarını bilmeli ve bu yönde davranışlar sergilemelidirler. Ailenin cinsel eğitim konusunda göstermiş olduğu duyarlılık çocukların cinsel gelişiminde olumlu etkiler yaratmaktadır(Tuzcuoğlu, 2003, sf.14)

TEMEL KAVRAMLAR

Cinsellik: Bireyin karşı cinsle yakınlaşması ve bu yakınlaşmanın sonucu
olarak bedensel ve duygusal anlamda doyuma ulaşması şeklinde tanımlanmaktadır Cinsellik sadece fizyolojik yapı ile ilgili olmayıp duygusal ve zihinsel gelişimle de yakından ilgilidir (Tuzcuoğlu, 2003,sf.13).

Sentelhis'e göre(1972) cinsellik kavramının gerçek anlamına kavuşabilmesi için duyguların ve aklın birlikte kullanılması gerekir. Duygusallık, kendimize ve çevremizde bulunan diğer bireylere karşı hissettiğimiz olumlu duygu durumudur. Zeka ise; yorum yapmayı, düşünmeyi, olaylar arasında bağ kurmayı, neden- sonuç ilişkilerini anlamayı, seçenekler oluşturmayı ve uygun tercih yapma özelliğini güçlendirir. Zeka ve duygunun birlikte bulunması, insanı diğer varlıklardan ayıran en önemli özelliktir. İnsanın cinsellik anlayışı, ancak o zaman hayvanlarda bulunan cinsel içgüdüden farklı olarak duygu ve düşüncelerin ortaklaşa yer aldığı bir hale gelir(Tuzcuoğlu, 2003, sf.13-14).

Cinsiyet rolü: Çocuklarda gelişen cinsel kimlik doğrultusunda kadın veya erkeğe özgü davranışlar, tutumlar, düşünme biçimleri, değerler, konuşma, giyinme gibi davranışların sergilenmesidir (Başal, 2003).


Diğer bir tanımla, toplumun kadın ve erkeğe atfettiği özelliklerin tümüdür. Bu atfedilen özellikler çocuklara kazandırılmaya çalışılır.Cinsiyet rolünün kazanımında ekonomi din ve hukuk gibi toplumsal kurumlar önemli rol oynamaktadır( Başal,2003).
Piaget ise, cinsel rolün kazanılmasında , İşlem Öncesi Dönem'e önem vermektedir. Bu dönemdeki çocuğun duyuşsal, bilişsel ve sosyal gelişimini etkileyen en önemli durumlar taklit ve oyundur. Çocuk oynadığı oyunlar yoluyla gelecekteki cinsel rollerine hazırlanmaya başlanırlar. Örneğin, evcilik oyunu,arabacılık oyunu gibi. Özellikle sembolik oyun döneminde farklı rolleri deneyen çocuk, sosyal rollerle beraber "anne-baba" olarak cinsel rolleri gerçekleştireceklerdir. Oyun içinde üstlendiği roller onu gelecekteki cinsel rolüne hazırlamaktadır. Piaget'e göre, bir erkek yada kız çocuğuna birtakım geleneksel erkek ya da kadın davranışlarını taklit etmesi için fırsatlar vermek , onun cinsellik ile ilgili davranış biçimlenmesinde temel adımdır. Çocuk böylece belli bir rol içinde kalmaktadır. Genellikle üç yaşın sonlarında kadın ve erkek kavramını birbirinden ayırt edebilen çocuklar 6-7 yaşlarında yani somut işlemler dönemine girdiklerinde cinsiyet değişmezliğini ve sürekliliğini kavramaya başlamıştır (Başel, 2003, sf.195-200).

Cinsel kimlik: Bireyin iç dünyasında kendisine nasıl tanımladığıdır. Kolhberg'e göre cinsel kimlik kavramı üç aşamadan geçerek oluşur:

1. Temel cinsellik kişiliği: Çocuklar bu aşamada, kız ya da erkek olduğuna dair cinslere özgü fiziksel farklılığı anlamaya başlarlar.
2. Cinsel denge aşaması: Çocuklar bu aşamada , cinsiyetlerinin sürekli olduğunu kavrarlar. Cinsiyetlerinin her zaman aynı kalacağını, kız ya da erkek olarak büyüyeceklerini anlarlar.
3. Cinsel korunum, cinsiyetin değişmezliği aşaması: Bu aşamada çocuklar, cinsiyetlerinin değişiklikler ile değişmeyeceğini kavrarlar. Örneğin;"Erkekler saçlarını uzatsa da kadın olamazlar, kadınlar pantolon giyinselerde erkek olamazlar" kavramına ulaşır çocuk. Çocuklar cinsel korunum aşamasına 5-6 yaş civarında ulaşırlar ve kız veya erkek olarak kendilerini tanımlamaya başlayan çocuklar, daha sonraki deneyimlerini ait oldukları cinsiyet kategorisine göre organize etmeye başlar (Başel,2003, sf.198)

Bem' in geliştirdiği Sosyal Cinsiyet kuramına göre, cinsel kimliğin ana belirleyicileri şemalardır. Cinsiyet rollerine dayanan şemalar ile çocuklar bilgi sınıflaması yaparlar ve kız-erkek rollerine ilişkin bilgileri kazanırlar. Çocuğun kendi cinsiyetine ilişkin geliştirdiği şema , çocuğun cinsiyetine dair davranış biçimlerini gerçekleştirmesi için gerekli davranış planını içerir. Örneğin, bir erkek çocuğunun "erkekler musluk tamir eder." şemasını bilmesi gerekir. Ayrıca bu erkek çocuğu büyüdükçe nasıl musluk tamir edileceğini öğrenmek isteyecektir. Musluk tamir etmenin erkeklere özgü bir davranış olduğunu bilen erkek çocuk, dikiş dikmenin de kızlara özgü olduğunu bilecektir.

Genellikle iki yaşından sonra kız ve erkek çocukların davranışlarında farklılıklar görülmeye başlanır. Erkek çocuklar "erkeksi" özellikler olarak tanımlanan özellikler sahip olmaya başlayacaktır. Bu özellikler, saldırganlık, gerçekçi ve objektif olma, yarışmacılık gibi özelliklerdir. Kız çocuklar da "kadınsı" özellikler olarak tanımlanan kolay yönlendirilme, pasif olma ve kolay bağımlılık gibi özellikleri öğrenirler.

Genellikle, kız çocukları evde anneye yardım eden bir rolle görevlendirilirken; erkek çocuklarına güç ve bağımsızlık gerektiren görevler verilmeye çalışılır. Kız çocukları araba tamirinin erkeklere özgü bir davranış olduğunu, erkek çocukları ise dikiş dikmenin kızlara özgü davranışlar olduğunu bilmektedir. Dolayısıyla, cinsiyete özgü iyi gelişmiş şemaları olan çocuklar, cinsiyetlerine uygun oyuncak ve etkinliklere yer verirken, şemaları iyi gelişmemiş olan çocuklar cinsiyetlerine uygun oyuncak ve etkinliklere ilgi duymayacaklardır(Başel,2003). Bem 'in şemaların cinsiyet rolü kazanımı üzerindeki etkisiyle ilgili bahsettiklerine katılmamak mümkün değil. Fakat, kadın ve erkeğe atfettiği özelliklerin yetersiz olduğunu söyleyebiliriz. Kadın ve erkek özelliklerini belirli kalıplara sığdırmak pek de doğru olmayacaktır ( Başel, 2003, sf.198).










CİNSEL EĞİTİMİN ÖNEMİ

Cinsel eğitim çalışmaları bilinçli bir şekilde yürütüldüğü taktirde;
" Çocuk kendi cinsinin özelliklerini öğrenir ve cinsiyet rollerni kazanmaya başlar.
" Kendi bedenini tanır, bedeninde varolacak değişmelere kendini hazırlar.
" Karşı cinsi tanır ve farklılıkları kabul eder.
" İlişkilerinde sağlıklı ve dengeli olur.
" Kendi bedenini kabullenir ve kendine saygı duyer.
" Kendi cinsel gelişiminin bilincine sahaip olur ve bunun sağlıklı biçimde geliştirilmesi gerektiğine inanır.
" Kendine güveni gelişir, cinsel konularla ilgili endişe ve korkuları olmaz.
" Gelecekte kuracağı aile içerisindeki ödev ve sorumlulukları kavrar.
" Kadın veya erkek olarak cinsinin gerektirdiği kişilik özelliklerine sahip olur (Binbaşıoğlu,1990,sf.225)
" Erkeğin ve kadının, iyiyi ve kötüyü, güzeli ve çirkini, doğruyu ve yanlışı ayırt edebilme yeteneğine sahip olması, yaşamlarını bilinçli seçeneklerde düzenlemeleri kendilerine ve başkalarına zarar vermemeyi öğrenmeleri sağlanır.
" Bireylerin olumlu cinsel davranışları kazanabilmeleri için doğru cinsel bilgileri öğrenmeleri gerekir.
" Çocuklar arkadaşlarından, akrabalarından ya da bazı yayınlardan yanlış cinsel bilgiler edinebilirler, yanlış bilgilerin zaralı etkileri olabilir böyle durumları önlemek için, doğru bilgiler çocuğa aktarılmalıdır. Doğru bilgiler zararlı etkileri önleyecektir.
" Pornografi, cinselliğin insanları kışkırtacak biçimde çarpıtılmış bir görüntüsünü sunmaktadır ve bir cinsel istismar biçimidir. Cinsel eğitim ile cinselliğin gerçek değerinin anlaşılması sağlanır( İnsan Kaynağını Geliştirme Vakfı,2002, sf.22)
" Gençler ve yetişkinler cinsel bilgi yokluğunda , cinsellikle ilgili yanlış bilgi ve inançlardan dolayı sıkıntılı anlar yaşayabilirler.Cinsel bilgilerin doğru ve net ifade edilmesi bu sıkıntıları giderecektir.
" Çocuklar cinsel istismar ile ilgili bilgilendirildikleri takdirde korunmayı ve hangi durumlardan sakınmaları gerektiğini bileceklerdir.


GELİŞİM DÖNEMLERİNE GÖRE CİNSEL GELİŞİM VE EĞİTİMİ

A)0-3 Yaş Cinsel Gelişim ve Eğitimi:

0-3 yaş dönemi çocuk gelişimi çok önemlidir. Bu dönem kritik dönem niteliği taşımaktadır. Bireyin hayatındaki temel alışkanlıklar bu dönemde kazanılır ve şekillenir. Çocuk bir çok davranışı bu dönemde kazanır (Tuzcuoğlu,2003, sf.19).

Bu dönemde çocuklar basit özdenetimden , etkinlikler başlatma ve tamamlama yeteneğine geçerler. Anne-babanın tutumları -cesaretlendirme ya da cesaretini kırma- çocuğun kendisini yetersiz hissetmesine ya da çocuğun, yetişkinin ayıp olarak kabul ettiği bir şeyi yaptığı taktirde suçluluk duymasına neden olacaktır(Atkınson,2002,sf.108).

Bu dönemde çocuğun ilk cinsel duyguları, yıkanma ve altının değiştirilmesi sırasında ortaya çıkar. Bebek bezinim genital bölgedeki baskı ve hareketi, bebeğin hoşlandığı haz verici duygulardır. Bebek el ve kol hareketlerini daha iyi kontrol edebilecek kadar, biraz daha büyüyünce, tesadüfen cinsel organlarına dokunabilir ve haz verici bir duygunun yeniden yaşanmasını istemek çok doğal ve insana özgü olduğundan, bebek yeniden cinsel organlarına dokunmaya çalışır. Erkek bebekler penislerini çekiştirirler; fakat kız bebekler cinsel organlarının gizli olması nedeniyle dokunmakta daha güçlük çekerler, bu nedenle kız bebeklerde cinsel organa dokunma daha az görülür(Yavuzer,1995,sf.124).

0-1 yaş döneminde çocuk daha çok ağzı aracılığıyla dış dünyayla bağlantı kurar. Bu dönemde çocuğun en önemli gereksinimi Erikson'unda bahsettiği gibi temel güvendir. Temel güveni kazanan bebek cinsellikle ilgili de güvenli ve doğru bir gelişim geçirir. Bebeklerin bakımını yürüten insanların, tavır ve davranışları; çocukla yemek yerken, altları değişirken veya onunla konuşurken oluşturulan ortam bu anlamda önem taşımaktadır. Çocukların kendilerini güvende hissetmeleri , anne babaların bu yöndeki yaklaşımlarına bağlıdır. 0-3 yaş arası çocuklar daha çok kendi bedenini tanır. Bedenini tanımaya yönelik hareketler sergiler. Özellikle diğer organlarından farklı olan cinsel organına dokunur. Dokunduğunda zevk alır ve bunun hoş bir şey olduğunu öğrenir. Ailenin çocuğun eline vurması ve sert bir şekilde uyarması çözüm değildir.(Uçar,tarihsiz,ss.42-43).
Anne-babalar bu durum karşısında endişelenebilir. Anne- babalar çocuğun bu davranışını engellemeye çalışırsa çocuk daha fazla merak duyacak, engellenme karşısında suçluluk duyguları oluşabilecektir. Çocuğun bu davranışı doğaldır ve çocuk sadece bedeninin herhangi bir bölümüne dokunmaktadır. Eğer çocuk sık sık genital organlarına dokunuyorsa bu durum çocuğun yaşamında stresin var olduğunun göstergesidir. Böyle bir durumda çocuğun yaşamında baskıya neden olabilecek konuların, beslenme , tuvalet eğitimi ya da başka konularda eğitim verirken sergilediğiniz tutumun incelenmesi ve gerekli değişikliklerin yapılması çocuğa yardımcı olacaktır(Uçar,tarihsiz, ss.42-43).
18. aydan 2,5 yaşına kadar uygulanan tuvalet eğitimi, hem çocuğun, hem de annenin ilgisini cinsel organlara yöneltir. Bebek, altının ıslak olamaması gerektiğini öğrenirken, mesanenesinin dolu olduğunu ve onun yakınındaki organlarda bir tür cinsel duygular uyanmasına neden olan baskıyı fark etmeye başlar. Tuvalet eğitimi sırasında bebek, bezi çıkartılıp oturağa ya da tuvalet yerine oturtulan çocuk, bebek bezi tarafından yalıtılmadığından, baskı ve dokunmayı daha iyi hissedecektir. Şimdi bebek, çişinin idrar yolundan geçişine daha çok dikkat edecek ve bundan hoşlanacaktır. Erkek çocukların akışı kontrol etmek için çiş ederlerken penislerini tutmak hoşlarına gidecektir. Tuvalet kağıdıyla silinmek, özelikle idrar yolu çıkışının çık duyarlı olan klitoris vajinanın hemen yanında bulunması nedeniyle, kız çocuklar için hoşa giden yeni bir duyumsama olacaktır(Yavuzer,1995,sf.124).
Çocuğa tuvalet eğitimi nasıl verilmelidir?
18-20 ay civarı tuvalet eğitim için uygu bir zamandır. Çocuklar bu dönemde tuvalet eğitimi almaya hazır olduklarını annelerine vedikleri bazı ipuçları ile göstermeye çalışırlar. Örneğin; altını ıslatan çocuk bunu annesine söyler ve bundan rahatsız olduğunu gösterir. Daha sonra, yapmak üzereyken anlatır, tuvalete doğru gitmeye çalışır ancak yetişemez. Böylece ilk tuvalet kontrolü kurma aşamasında, çocuk küçük tuvaletini tutamaz ve uzun süre bekleyemez. Bu dönemde ebeveyn düzenli olarak her gün düzenli olarak tuvalete götürmelidir. Ancak bu süreçte anne çocuğun yanında olmalı, beklemelidir. Çocuğun tuvalete oturma süresi çok uzu olmamalıdır. Eğer çocuk tesadüfen tuvaletini yaparsa ebeveyn tarafından ödüllendirilmelidir. Hem maddi hem manevi ödüller kullanılmalıdır. Ancak, çocuğu tuvalete oturtma konusunda zorlama yapılmamalıdır. Oturduğunda ağlıyorsa hemen kaldırılmalıdır. Çünkü, başlangıçta zorla tuvalete götürülen ve oturtulan çocuklar daha sonraki aylarda tuvalete gitmeyi ve kullanmayı reddederler (Başal,2003.sf.196).
Çocuk zaman zaman idrarı kaçırabilir. Bu durumlarda aile çocuğa "Sen pis çocuksun, kokuyorsun,kötüsün." gibi sözlerin söylenmesi ve ya buna benzer aşırı tepkilerin gösterilmesi çocukta başarısızlık duygusunun doğmasına v yerleşmesine sebep olur(Ersanlı, 1999,sf.5).
Anne ve babalar tuvalet temizliği alışkanlığını çocuklarına kazandırırken, şu noktalara dikkat etmelidirler:
" Çocuk, henüz hazır değilken tuvalet temizliği alışkanlığı verilmemelidir. Çünkü çocuğun ilgili kasları tam olarak gelişmemiştir.
" Tuvalet alışkanlığı verirken aşırı titiz, zorlayıcı, baskıcı ve zorlayıcı olunmamalıdır. Bu tutum, hem çocuğun tuvalet temizliği alışkanlığını geç kazanmasına hem de çocukta yetişkin yaşamında etkilerini sürdürecek inatçılık,aşırı düzenlilik ve esnek olamama gibi olumsuz kişilik özelliklerinin ortaya çıkmasına neden olabilir.
" Çocuklar, tuvalet temizliği alışkanlığını almaya hazır olduğunu gösterdikten sonra, başlanılan eğitim sırasında ikilemli durumlar çocuğa yaşatılmamalıdır. Örneğin evde artık altı bağlanmayan çocuğun, kreşte altın bağlanması gibi. Bu durum, çocuğun bocalamasına ve karmaşa yaşamasına neden olacaktır. Çocuk böyle bir durumda bazen altına yapabileceğini bazen yapamayacağını düşünür ama bu zamanları kestiremez buda çocukta ikilem yaratır.
" Çocuğa gece kontrolü kazandırılırken bazı noktalara dikkat edilmelidir. Özellikle ilk iki hafta çocuğun bakımıyla ilgilenen kişi çocuğu saat başı tuvalete kaldırmalıdır. Böylece çocuğun gece belirli olmayan saatlerde tuvalet gereksinimi olduğunu görebilirle ve o saatlerde çocuğu tuvalete kaldırırlarsa, çocuklar gece kontrolünü daha kolay kazanmış olurlar(Başel,2003, sf.197)


B)3-6 Yaş Dönemi Cinsel Gelişim ve Eğitimi:

Üç yaş civarındaki çocuklar kendilerini sözel olarak ifade edebilme gücü kazandıkları için, her konuda olduğu gibi cinsel gelişimle ilgili de sorular sormaya başlarlar. Bu dönem çocuğun en meraklı dönemidir. Çocuktaki bu merak giderilmelidir ki çocuk uygun davranışlar kazanabilsin.
Bu dönem hem kendilerinin, hem de onları çevreleyen dış dünyanın varlığını algılamaya başladıkları dönemdir. Çocuk üç yaşından itibaren iki farklı cinsiyet olduğunu algılamaya başlar ve bununla ilgili sorular sormaya başlar(Tuzcuoğlu,2003, sf.21).
Anne, neden senin de benim gibi pipin yok?
Annelerin neden memeleri var babaların yok?
Ben neden pipimi tutarak çiş yapamıyorum?
gibi sorular sorarak kendi cinslerinin ve karşı cinsin farkına vardıkları sorular soralar. Karşı cinsi tam olarak tanımaya çalışır Böyle durumlarda anne- baba konuyu doğal bir olgu alarak ele almalıdırlar, utanç sergilememeleri, çocuğun konuya yalnızca gereken ilgiyi göstermesine yardımcı olacaktır
( www.bebeğim.com).
3-6 yaş dönemindeki çocuk sosyalleşmeye başlar ve çevresindeki diğer çocukların farkına varır. Bu dönem çocuğun oyun dönemidir. Bazı oyunlar çocuğun cinsel merakını gidermeye yöneliktir. Çocuk bu dönemde kendi cinsel organıyla oynadığı gibi arkadaşlarının cinsel organıyla da oynamak isteyebilir. Bu durum yetişkinlerin cinsellik hakkındaki tutumlarından farklı olarak değerlendirilmelidir. Çocuğun bu ilgisinin yalnızca meraktan kaynaklandığı dikkate alınmalıdır. Çocuk yalnızca merakı yüzünden sergilediği bu davranışları yüzünden cezalandırılmamalı ya da azarlanmamalıdır.
Çocuk bu dönemde temel cinsellik özelliklerine daha yoğun bir şekilde ilgi gösterir. Bebeklerin nereden geldiklerini, neden kız ve erkeklerin bedenlerinin farklı olduğunu sorabilir. Özellikle kendi doğumunu merak eden çocuğa en doğru yanıtlar verilmelidir (www.parenting_qa.com).
İlk sorular ebeveyn tarafından geçiştirilse de çocuğun bilinci arttıkça ebeveyne güvenip güvenmeyeceğini öğrenir. Bu sebeple rahat ve güvenilir olmak daha sonraki paylaşımları etkiler. Çocuklar bazen öğrendikleri bir şeyi sorarak ebeveynleri test ederler. Ebeveynin verdiği cevaplar kaçamak oluyorsa, anne babanın sesi titriyor ve heyecanlanıyorsa, çocuğa kızıp "ayıp" deniyorsa bir daha soru sormayacaklardır (www.bebeğim.com).
Ayıp kelimesi soyut bir kelime olduğu için ne olduğunu anlamayacak ve sadece gösterilen tepkiden dolayı suçluluk hissedecektir. Cinsel gelişim için önemli bir tehlike olan utanç duygusu çocuğun yetişkinliğinde onu durduran ve cinsellik konusunda takılmasına sebep olacak bir duygudur.
Bazı durumlarda aile çocuğa "ayıp, günah" diyerek onun merakını durdurmaya çalışır. Çocuk bu tepki sonucunda aileye bir daha soru sormaz ve aile çocuğunun cinsel merakını geçtiğini sanır. Anne-baba çocuğu soru sormadığı için sevinebilir, ancak çocuğun soru sormaması, bu konulara ilgisinin kesildiği anlamına gelmemelidir. Mutlaka sorularına yanıt bulduğu başka kaynaklar vardır. Ancak bu kaynakların sağlıklı olup olmadığı belirsiz bir konudur ve aile bunu kontrol edemez (Tuzcuoğlu, 2003,sf.22).
Anne-baba cinsel eğitimi vermeye başladığı dönemde çocuğa özellikle cinsel organıyla ilgili üstü örtülü sözcükler (kuş, pipi vb.) kullanmamalıdır. İlk eğitim verilmeye başlanıldığı andan itibaren doğru sözcükler kullanılmalıdır. Kızların cinsel organı için vajina, erkeklerin cinsel organı için penis denmelidir. Doğru sözcüklere alışan çocuk argo sözcüklerden uzak duracaktır (Linda ve Richard Eyre, 1998,sf.).
Bu dönemde bazı çocuklar ebeveynlerinin genital organları ile ilgilenmeye başlayabilirler. Kız çocukları babalarının ilgisini çekme konusunda anneyle yarışa girebilir, anne babalarının cinsel yaşamıyla ilgili sorular sorabilirler. Anne babaların çocuğun cinsel merakını gidermek adına cinsel yaşamlarıyla ilgili çocuğa bilgi vermeleri sakıncalıdır. Aile ev yaşamı içindeki davranışlara son derece dikkat etmelidir. Anne ya da baba evde çıplak dolaşıyorsa bu çocuğun merakını arttıracaktır. Evde çocuğun odası doğumunun ilk yıllarından itibaren ayrılmalıdır ki çocuk özel meraklara doğru yönelmelidir (www.porenting-qa.com).
Beş yaşından itibaren çocuklar vücutlarını daha olumlu veya olumsuz duygular geliştirirler. Bununla birlikte kendi cinsiyet rollerini fark etmeye başlar ve algılamaya çalışırlar. Özellikle anne ve babanın davranışları model alınarak cinsiyet rollerini algılamaya başlarlar. Kız çocuk, annesi gibi giyinip, ruj sürüp, topuklu ayakkabı giyebilir. Erkek çocuk tıraş olmaya çalışıp, kravat takmak isteyebilir. Bu durumlar çocuğun kendi cinsiyet rolünü fark edip uyumsamaya çalıştığı dönemdir. Bu dönemde çocukla alay edilmemeli, onun bu özelliğinin gelişiminin bir parçası olarak görülmeli (Tuzcuoğlu, 2003,ss.22-23).







6 - 12 YAŞTAKİ ÇOCUĞUN ÖZELLİKLERİ

Psikoanalitik yönelimli araştırıcılara göre bu dönem durgunluk dönemi olsa da, aslında tam olarak bir durgunluktan söz edilemez.

Freud' un Psikoseksüel Gelişim Kuramı'na göre bu dönem Gizil (Latent) döneme denk gelmektedir. Bu dönemin özelliklerinden kısaca bahsetmek gerekirse;

- Bu dönemde çocuk cinsel kimliğine özgü toplumsal rol ve davranışları güçlendirmekte ve geliştirmektedir.
- Cinsel enerji bu dönemde vücutta her hangi bir bölgede yoğunlaşmamaktadır. (oral dönem - ağız, fallik ve genital dönem - genital bölge, anal dönem - anüs ve çevresi)
- Cinsel dürtüler gizil durumdadır, yani yok olmamıştır ve karşı cinsten ebeveyne dönük ilgi ve sevgiye dönüşmektedir.
- Çocuk, cinsel konulara ilgi duymamaktadır; ilgisi genellikle arkadaş çevresi ve oyuna yönelmektedir. Arkadaşları ise genelde hemcinsleridir. Sırdaşlıklar oluşur. (Karahan, Sardoğan, 2004, sf.26)

Özetlemek gerekirse, bu dönemdeki durgunluk, çocuğun akılca biraz daha geliştiği ve biraz daha olgunlaştığı için cinsellikle ilgili davranışlarının daha kontrollü ve dikkatli olmasından kaynaklanır.

Çocuk, küçükken iyi ve kötü anne - babanın tepkisine bağlıdır; yani annenin hoşuna giden iyi, gitmeyen ise kötüdür; fakat bu dönemde çocuğun kendi ahlak ve vicdan gelişimi şekillenmeye başlar. Çocuk, artık çıplak dolaşmaktan rahatsız olabilir. Örneğin, 5 yaşındayken çıplak ya da külotla denize girebilen kız çocuğu, 7 yaşında memeleri olmadığı halde bikini üstü giymek isteyebilir. Kız çocuğu babasının, erkek çocuğu annesinin yanında giyinip - soyunmaktan kaçınabilir.

Bu dönemde kızlar daha feminen, erkekler daha maskülen özellikler kazanmıştır. Her iki cins de ötekine benzemekten hoşlanmaz. Kızlara '' sen kız değilsin '' , erkeklere '' sen erkek değilsin '' diye şaka yapılınca büyük tepki gösterebilirler. Dolayısıyla bu dönemde her iki cins de hemcinsleriyle oynamaya meyillidir. Kızlara göre erkekler: Kaba, küfürbaz, kavgacı, erkeklere göre kızlar ise: Mızmız, dırdırcı, sulugözdür.

Bu dönemde, özellikle erkek çocuklar küfürlü sözlere ilgi duyarlar. Bu davranışın devam edip etmemesi çevrenin tepkisine bağlıdır. Çocuk küfür ediyorsa bağırmak yerine, ettiği küfrün ne anlama geldiği açıklanmalıdır. Tabi ki en önemlisi de nasihatle eğitmek yerine davranışla eğitmektir. Örneğin, kendisi küfreden bir babanın, çocuğuna küfür etmemesi konusunda nasihat etmesi faydalı olmaz.

Bu dönemde ufak tefek flörtleşmeler de olabilir, karşı cinsten birine platonik bir aşk da olabilir. Çocuk bu duyguyu genelde en yakın arkadaşı, bazen de anne - baba ile paylaşır; eğer çocuk sırrını anne ve/veya babasıyla paylaştıysa sırrın tutulması ve çocukla kesinlikle alay edilmemesi gerekir.

6 - 12 yaş arasında da cinsellikle ilgili bazı sorular olabilir. Bu sorular 3 -6 yaşa göre daha üst düzeyde sorulardır. Örneğin, cinsel ilişkinin zevksel yönünü sorabilirler. Bunlar da çocuğa yavaş yavaş açıklanabilir; eğer aile bu açıklamaları yapmazsa çocuk yalan - yanlış bilgileri, başkasından öğrenir. En iyisi aileden doğru bilgiyi öğrenmesidir. (Uçar, Tarihsiz, ss.41-46)

Kısaca; çocuğun cinsel konulardaki merakı öteki meraklar gibi yerinde ve sağlıklıdır. Bu merak dünyayı tanıma ihtiyacından kaynaklanmaktadır. Aslında sağlıksız merak yoktur; ancak merakın sağlıksız doyumu vardır ve kınanan merak saplantı haline gelebilir. (www.parenting-ga.com)

Ancak, ailenin çocuğun sorularını cevaplarken tatmin edici fakat ihtiyacından fazlasını içermeyen cevaplar vermesi de önemlidir. (www.turkforumuz.biz)



























OYUNLAR

3 - 6 yaş, çocukların en meraklı olduğu dönemdir.

Çocuk konuşma problemini büyük oranda hallettiği için, isteklerini karşısındaki kişiye rahatlıkla anlatabilir, konuşmaları anlayıp uygun yanıtlar verebilir. Bu dönemde çocuklar, çoğu kez anne - baba ve öğretmenlerini bıktıracak derecede çok soru sorarlar, fakat bu kadar çok soru sorulması, çocuğun içinde bulunduğu gelişim döneminin özelliğidir ve normaldir. '' Bu nedir? '' , '' Gemi neden denizde gider? '' , ''Kuşlar neden uçar? '' gibi sorularla çocuk, etrafını tanımaya ve öğrenmeye çalışmaktadır.

Bu yaştaki çocuklar her konuda meraklı oldukları gibi cinsel konularda da çok meraklıdırlar. Bu dönemde yetişkin bir kadın ya da erkek gibi davranan çocuklara rastlamak mümkündür. Bu durum cinsel kimlik gelişimleri ile açıklanır.

Evcilik ve doktorculuk gibi oyunlar da cinsel meraktan kaynaklanır.

Evcilik Oyunu:
Çocuğun hayatı oynadığı, tanıdığı, yetişkin rollerini taklit ettiği, günlük hayat içinde yer alan rolleri üstlenip öğrenmeye çalıştığı bir oyundur.

Anne - babalar kendilerinin nasıl bir anne - baba olduğunu, çocuklarının gözünde nasıl algılandıklarını merak ediyorlarsa çocuklarını evcili oynarken izleyebilirler; çünkü çocuklar bu oyunda anne ve baba rolünü, kendi ebeveynlerini taklit ederek oynayacaklardır.

Kısaca, evcilik oyunu;
- Çocuğun yetişkin hayata hazırlandığı,
- Yetişkin rollerini benimsediği,

- Anne- baba davranışlarının olduğu gibi taklit edildiği bir oyun olarak
görülmelidir. (Tuzcuoğlu, 2004, sf.30)


Doktorculuk Oyunu:

Çocuklarda sıklıkla gözlenen bir başka oyun da doktorculuk oyunudur.

Çocuklar yaşı gereği çok fazla doktora gitme durumunda kalırlar. Sık yaşanan hastalıklar, çocuk hastalıkları, aşılar nedeniyle doktor deneyimleri fazladır, bu yüzden çocuklar doktorun neler yaptığını, hastaları nasıl muayene ettiğini bilirler.

Doktorculuk oyunu cinsler arasındaki farklılığın merak edildiği 3 - 6 yaş döneminde sıklıkla oynanan bir oyundur.

Çocuklar meraklarını gidermek için uygun zemini bu oyun sayesinde yakalarlar. Doktor rolündeyken muayene sırasında karşı cinsi soyma, vücudunu izleme, dokunma davranışlarıyla karşı cinsle olan farklılıkları daha yakından gözleme olanağı bulurlar. (Tuzcuoğlu, Tuzcuoğlu, 2004, sf.32)


Argo ve Uygun Olmayan Sözcükler (Küfür) Söyleme:
Televizyonda maç seyrederken, film izlerken ya da trafikte araç kullanırken zaman zaman küfürlü deyimler ve kötü sözcükler kullanan anne babaların, bu sözlerin kullanımına tanık olan çocuklarında küfürlü konuşma eğilimi görülür. Bu tür konuşmalar ailede kullanılmasa da, çocukların okulda ve başka çocuklardan bu sözleri öğrenme riskleri her zaman vardır. kısacası bir çok çocuğun , hayatının bir döneminde küfürlü konuşma davranışı gösterdiği görülür ( Tuzcuoğlu,2003,s.35)
Cinsel organların argo isimleri ve bunlara bağlı söylenen sözler, küfürlü sözcüklerin çoğunun ana konusunu oluşturur (Tuzcuoğlu,2003,s.35).
Elle yapılan cinsel içerikli sövme hareketleri ne yazık ki şov uğruna, televizyonda maymunlara bile yaptırılmakta, halk bu görüntüleri izleyince kahkahalar atmaktadır. Ama aynı hareketi çocukları yapsa ya azarlamakta yada dayak atmaktadır. Demek ki, anneler ve babalar da davranışlarıyla örnek olduklarını unutmayıp dikkat etmelidir (Taneli ve Taneli, 2005,s.234).
Çocuklar oyun oynarken oyuncaklarını paylaşamadıkları zamanlarda ya da birbirlerine kızdıklarında, tıpkı yetişkinlerin diğer davranışlarını ve sözcüklerini taklit ettikleri gibi, onlardan gördükleri argo ve küfürlü sözleri söylemekten ayrıca onlardan gördükleri küfür içerikli hareketleri birbirlerine sergilemekten çekinmezler (Tuzcuoğlu, 2003,s.36).
Bu durumlarda ebeveynlerin ve öğretmenlerin yapması gereken, böyle sözlerin her yerde söylenmesinin doğru olmayacağı yönünde çocukları eğitmektir. Asla "ayıp" sözcüğü kullanılmamalıdır. "Ayıp" kavramı soyuttur ve çocukların zihinlerinde yetişkinlerin anladığı anlamda yer etmesi mümkün değildir. Ayrıca "ayıp" sözcüğü ters etki yaratmaya çok açıktır ve çocuğun istenmeyen davranışı daha fazla yinelemesine de neden olabilir (Tuzcuoğlu, 2003,s.36).
Sakin Yerlerde Birbirini İnceleme:
Bu davranış anaokulu döneminde sıklıkla görülmektedir ve özellikle öğretmenleri zor duruma sokmaktadır. Öğretmenler öğrencilerini kapı arkasında, bir dolabın arka tarafında ya da boş mekanlarda, birbirlerinin vücutlarını incelerken görebilir. Şu unutulmamalıdır ki, gözlenen bu durum da tıpkı diğerleri gibi tamamen meraktan kaynaklanmaktadır (Tuzcuoğlu, 2003,s.35).

Böyle bir durum karşısında anne, baba ya da öğretmen şöyle bir tepki verebilir:
"Sanırım birbirinizin vücudunu merak ettiniz. Hemen üzerinizi giyinin, ben size resimlerle anlatayım". Bu tepkiyle çocuklara verilen mesaj şudur:
"Sizi gördüm".
"Ne yaptığınızı anladım".
"Birbirinizin vücudunu merak ediyorsunuz".
"Çıplak olmanızı onaylamıyorum".
"Yine de sizin bu merakınızı gidermenize yardımcı olacağım. Sizi anlıyorum" (Tuzcuoğlu, 2003,s.99).


Karşı Cinse Özgü Tavır ve Davranış Sergileme:

Bazen bir erkek çocuğun, kız çocuklar gibi davrandığını, onun gibi yürüdüğünü, onun gibi konuştuğunu, makyaj yaparak okula geldiğini, abartılı el-kol hareketleri yaptığını vb. görebiliriz.
Kız çocuğunun ise; erkek çocuklar gibi giyindiğini, saçlarını kısa kestirdiğini, sürekli erkek çocuklarıyla oyun oynadığını ve onların oyunlarını tercih ettiğini görebilir (Tuzcuoğlu, 2003,sf.37).
Bu tür davranışlar kısa süreli olduğu zaman kaygı duyulmasına ya da korkuya kapılmaya gerek yoktur. Çocuk bu davranışları merak unsurundan dolayı gerçekleştirir. Aile ve çevre çocuğun bu davranışlarının meraktan kaynaklandığını düşünmeli ve bu şekilde algılamalıdır. Ancak bu durum uzun süreli devam etmeye başladıysa bu çocuğun kendi cinsine özgü tavır ve davranışları sönmeye ve daha az görülmeye başladığında, çocuk dikkatle incelenmeli ve gerekli önlemler alınmalıdır (Tuzcuoğlu, 2003,sf.37).
Çocuğun karşı cins özelliklerini göstermesinin bazı sebepleri olabilir. Bu sebepleri şöyle sıralayabiliriz:
Hormon dengesizliğinin bir sonucu olarak ortaya çıkabilir. Her iki cinste de hem erkeklik hem de dişilik hormonları vardır. Bu, normal olarak, erkekte erkeklik hormonu, dişide de dişilik hormonu olarak ağır basar. Bu böyle olmakla birlikte, kimi zaman erkekte dişilik, dişide de erkeklik hormonunun fazla görüldüğü olabilir. Bu zamanda erkekte dişilik, dişide erkeklik belirtileri baş gösterir. Bu, kişiliğin, cinsiyet temeli üzerine oturmadığının belirtisidir. "Kadın gibi erkek" ya da "erkek gibi kadın" sözü bunlar için söylenmiştir. Böyle durumlara, çocukta pek rastlanmaz; bu ancak ergenlik yıllarında görülebilir. Bunun iyileştirilmesi eğitim yoluyla yapılamaz. Bu ancak tıbbı ilgilendirir (Binbaşıoğlu, 1990,sf.221).
Ya da Çocuğun model aldığı kişiler karşı cinsten ise karşı cinse özenebilir. Bu durumlar dışında da problemler olabilir. Böyle bir durumda çocuk iyi gözlenmeli ve uygun davranışlar sergilenmelidir (Tuzcuoğlu, 2003,sf.37).

Mastürbasyon:

Mastürbasyon, el ile ya da başka bir nesne ile cinsel organlara dokunmak ve bundan zevk almaktır (Tuzcuoğlu, 2003,sf.37). Yirminci yüzyılın başına kadar mastürbasyonun çok zararlı olduğuna, insanları zayıf düşürterek bir çok bedensel ve ruhsal hastalıklara sebep olduğuna, bunamaya, iktidarsızlığa ve delirmeye yol açabileceği savunulurdu. Günümüzde hiçbir uzman bu düşünceleri savunmaz, aksini anlatır. Birçok toplumda toplum kuralları kişilerin cinsel isteğini, karşı cins ile birleşerek karşılamasına izin vermez. Eğer kişi evliyse veya sevgilisi varsa bu durum kendisi için sorun yaratmaz. Fakat kişi 14-15 yaşlarında bir genç ise, eşi askerdeyse veya gezideyse vb. cinsel isteğini karşılayamaz. Böyle bir durumda kişinin cinsel isteğini karşılamasının tek yolu mastürbasyon yaparak bu isteğini karşılamaktır. Her insanın yemek gibi, içmek gibi cinsel isteği de vardır. cinsel istek de insan olmaktan kaynaklanan, insanca bir istektir. Sonuç olarak böylesi benzer durumlarda bir insanın mastürbasyon yapması tamamen normaldir (Uçar, Tarihsiz,sf.221).
Çocuklarda mastürbasyon etkinliği "tuvalet eğitimi" verildiği dönemde görülür. Tuvalet eğitimi döneminde çocuğun tam dikkati cinsel organındadır. Cinsel organıyla ilgilenir., eliyle oynar ve bundan zevk alır.
Anne, babalar ve öğretmenler, mastürbasyon görülen çocukların; sapık olacağına, kız çocuklarının kötü yola düşeceğine, ileride cinsel sapmalar görüleceğine, evlilik kurumuna bağlı kalmayacağına veya yürütemeyeceğine, penisinin veya vajinasının mikrop kapacağına, abartılı çocuk sahibi olacağına inanabiliyorlar (Uçar, Tarihsiz,sf.48).
Mastürbasyon kendi bedenine ve keşfetme isteğinin bir sonucudur. Bu tür davranışlar sergileyen bir çocuk ne kadar engellenmeye çalışılırsa çalışılsın yine de devam edecektir. Kaygı duymak gereksizdir, bu davranışı gelişimin bir parçası olarak görmek gerekir .
Eğer çok sık bir şekilde bu davranışa yöneliyorsa ve başkalarının yanında eğilimi gösteriyorsa, takip edilmelidir ve aşırıya kaçılmadan önlem alınmalıdır. İlk önce organik bir sorun, yani bedensel bir hastalığın olup olmadığı araştırılmalıdır. Bazen cinsel bölgedeki bir enfeksiyon veya kıl kurdu gibi bir rahatsızlık da mastürbasyona neden olabilir. Ancak sıklıkla sorun psikolojik kökenlidir. Bu durumda ailenin esas soruna eğilmeden, tek başına mastürbasyonu engellemeye çalışması doğru değildir. Eğer psikolojik problem ortadan kaldırılmadan, önce mastürbasyon engellenmeye çalışılıyorsa iki olasılık söz konusudur. Birinci olasılık, çocuk mastürbasyon yapmaya gizlice devam eder. İkinci olsılık ise, çocuk mastürbasyon yapamaz, suçluluk duygusuna kapılır ve altta yatan sorunun da etkisiyle çoğunlukla ortaya başka bir davranış bozukluğu çıkabilir. Örneğin, gece işemesi veya kekemelik gibi. Ya da çocuk mastürbasyon etkinliğine aşırı bağlanırsa ilerleyen yıllarda karşı cinsle cinsel ilişkiye girmek istemez. Yani çocuğun problemi temelden çözülmezse daha büyük problemler ortaya çıkabilir (Uçar, Tarihsiz,ss.50-51).

















Freud'a Göre Çocukta Cinsellik ve Gelişim Dönemleri

Çocuk cinselliği, cinsel organların olgunlaşmasından önce bedenin tümüne yayılmış duygusal hoşlanım ve doyum arayan bir güç olarak anlaşılmaktadır.
Dünyaya gelen çocuk, libido ile davranış göstermeye, doyum bulmaya yönelmektedir. Bu dönemde libidoya, çocuğun tüm bedeni doyum sağlayabilmektedir. Bu ilkel doyum biçimi, birçok dönem geçirdikten sonra, toplumsal ve ahlaksal nitelik kazanacaktır.
Ruhsalcinsel (psikoseksül) gelişim, libidonun gelişim dönemlerini içermektedir. Bedensel ve ruhsal gelişime koşut olarak cinsellik de olgunlaşmaktadır. Gelişim dönemlerinin kesin bir düzeni ve sınırları yoktur. Her dönem, hem bir öncekinin izlerini taşımakta hem de bir sonrakini etkilemektedir.
Böyle olmakla birlikte, libidonun her dönemindeki amacı, doyum kaynağı, kişiliğe katkısı, zorlayıcı ve takıntılı davranış biçimleri ve bunların yol açtığı ruhsal bozukluklar, benzerlik göstermektedir (Bakırcıoğlu, 2002,sf.40).

Çocuk Cinselliğinin Amacı
Çocuktaki cinsel dürtünün amacı şu ya da bu erojen bölgenin uygun bir biçimde uyarılması ile elde edilen doyumdan ibarettir. Çocuğun bunu yinelemek istemesi için önceden doyum sağlamış olması gerekir ve biz şunu kabul etmek zorundayız ki; doğa böyle bir doyumu rastlantıya bırakmayacak bir biçimde yapmıştır. Ağız dudak bölgesine ilişkin olarak doğanın böyle amaçlara varmak için kullandığı yöntemleri biliyoruz. Bedenin bu bölümü, aynı zamanda besinlerin alınmasına yaramaktadır. Cinsel etkinliğin kaynakları olan başka mekanizmalara da rastlayacağız. Doyum arama isteği iki şekilde belirir: önce içinde acı veren bir şey bulunan özel bir gerilim duygusu ile, sonra merkezi kaynağın bir uyarılması, çevresel erojen bölgeye yönelen şiddetli bir kaşıntı ile. Öyleyse denilebilir ki, cinselliğin amacı, erojen bölgeye yansıtılmış olan uyarılmışlık duyumunun yerine, bu duyumu yatıştıran ve bir doyum duygusu yaratan bir dış uyarım koymaktır. Bu dış uyarım çoğu zaman emmeye benzeyen bir işleyiştir.
Bu gereksinimin, (erojen bölgenin bir değişmesi ile) çevrede de uyandırılabileceği olgusu, bizim fizyolojik bilgilerimizle bütünüyle uyuşmaktadır; yalnız, bir uyarımın yatışması için aynı yere başka bir uyarım uygulanmasına başvurma gerekmesi biraz şaşırtıcıdır (Özdeş, 2001,sf.66).

Gelişim Dönemleri

1. Oral Dönem (0-1 Yaş):

Psikoseksüel dönemler, vücudun belirli organları ile tanımlanır. Doğumdan iki yaşa kadar bebek oral dönemdedir. İlk yılda libido enerjisi ağız bölgesinde odaklanır. Ağız, dudaklar, dil haz bölgesidir. Bu dönemde emerek haz duyma ve beslenme işlevleri birbiriyle kaynaşmış durumdaysa da emme eylemi yalnızca haz duyma amacıyla da yapılabilir. Yeni doğanın temel fiziksel haz kaynağı emme olduğu için eline geçirdiği bütün objeleri ağzına götürme eğilimi vardır. bu dönemde nesneleri ağzına götürmek, emmek bebeğe haz verir (Ulusoy, 2003sf.128).
Oral dürtülerin iki öğesi bulunur:
- Libidoya yönelik öğe (oral erotizm): Oral gerginliğin yarattığı duruma (örneğin açlığa) son vermeyi amaçlar. Amaca ulaşılması (oral doyum) emzirme sonunda gözlemlendiği gibi, bir gevşeme ve suskunluk yaratır. Oral erotizm bu dönemin ilk aylarında daha çok egemendir.
- Saldırgan öğe (oral sadizm): Oral dönemin son aylarında oral erotik öğelerle birlikte varlığını sürdürür. Oral saldırganlık ısırma, çiğneme, tükürme ve ağlama tepkileriyle anlatım bulur. İnsanda var olan yıkıcı eğilimlerin ilk belirtileridir (Gençtan, 2002,sf.33).
Çocuğa verilen bakımın niteliği, yetişkinlik döneminde kişinin bağımlılık ve güven düzeyini belirler. Bu dönemde bebeğin beslenmesi ve emzirilmesi önemlidir. Bebeğin anne tarafından aşırı emzirilmesi veya memeden erken kesilmesi, güvensizlik, bağımlılık ve karmaşık duygusal yapıya yol açar. İleri yaşlarda görülen sigara içki bağımlılığı, aşırı yemek yeme, tırnak yeme bu dönemini sorunlu geçirenlerde görülür. Bu dönemde olumlu ve olumsuz yaşantılar kişilikte önemlidir. Olumlu yaşantılar güven, umut duygularını ve başka bireylere verme ve alma özelliklerini geliştirir. Olumsuz yaşantılar aşırı ağızcılık (ağızla cinsel doyum, obur olma vb.) aşırı iyimserlik ya da kötümserlik, hasetlik, karamsarlık, kıskançlık, aşırı bağımlılık gibi saplantı davranışları oluşturur (Oktaylar, 2006,sf.55).

2. Anal Dönem (1-3 yaş):

Libido enerjisi anal bölgede odaklanır. Anüs, rektum ve mesane haz bölgesidir. Çocuk fiziksel hazzı önce bağırsak hareketlerinden sonra da onları bırakmaktan alır. Çocuk için idrarını ve gaitasını tutmak ya da bırakmak çok önemlidir. Bu dönemde, çocuklar emmekten daha çok dışkılamadan, anal uyarımdan zevk alır /Vander Zanden, 1985; Vasta ve diğerleri, 1992; Cüceloğlu, 1998). Çocuk henüz kız erkek farklılığının bilincinde olmadığı için cinsel organlarla oynamak, göstermek gibi davranışlar ayıp değildir. Kız ve erkek olduklarının öğrenilmeye başlandığı ve öğrenildiği bir dönemdir (Artan, 2001). Çocukların idrar ve dışkı çıkarma ile ilgili oldukları bu dönemde, kendilerini ve çevrelerini kontrol etmeyi öğrenirler. Bu dönemde tuvalet eğitimi çatışma kaynağıdır ve olumlu tuvalet eğitimi yaşantısı önemlidir. Doğru yer ve zamanda tuvalet eğitimine başlanması iyi olur. Baskıcı, hoşgörüsüz, cezalandırıcı bir tuvalet eğitimi çocukların bu döneme bağlı kalmasına neden olabilir. Bunun sonucunda aşırı düzenlilik, aşırı dağınıklık gibi bazı davranış problemleri ortaya çıkabilir. Çocuğu tamamen başıboş bırakma da sorunlara neden olur (Erden ve Akman, 1996). Çocuk bu dönemde aşırı engellenme ya da aşırı düşkünlük ile karşılaşmışsa döneme saplantı gelişebilir. Çocukken titiz bir tuvalet eğitimi geçiren bir birey anal tutucu, başka bir deyişle sıkı, cimri, inatçı, sürekli kendini denetim altında tutan bişr birey olarak gelişebilir. Tuvalet eğitimi son derece gevşek olan bir birey de, anal itici bir kişilik özelliği geliştirebilir ve aldırmaz, vurdumduymaz, dağınık, düzensiz bir birey olabilir. Bu döneme bağlı olan bireylerde aşırı titizlik, tuvalet işlemleri ile aşırı uğraşma, aşırı kararsızlık, aşırı düzenlilik gibi özellikler de görülebilir. Bu tür sapmalar, yetişkinlikte ortaya çıkacak zevk alma biçimlerinin gelişmesini ve bireyin doyumlu bir yaşam sürmesini engeller (Ulusoy, 2003,sf.129).

3. Fallik Dönem (3-6 Yaş):

Bu dönemin en önemli haz kaynağı cinsel organdır. Çocuk karşı cinsteki anne-babaya yatkınlık duyar. Anne-babaya duyulan sevgi, kıskançlık, düşmanlık kişiliği etkiler. Çocuğun soruları (daha çok cinsel içerikli) bu dönemde oldukça sıklaşır (Oktaylar, 2006,sf.56).
Cinsel bölgelerin uyarılmasından heyecan duyma ve cinselliğe karşı aşırı ilgi biçiminde davranışlarla belirlenen bu dönem üçüncü yaşın sonlarına doğru başlar ve yaklaşık olarak beşinci yaşın bitiminde son bulur.
Bu dönemde penis her iki cinsten çocuğun başlıca ilgi konusu olur ve kız çocuklarda, bu organa önceleri sahipken sonradan yitirdikleri biçiminde yorumlama eğilimi gözlemlenir. Cinsel organlarla mastürbasyon yapma eğilimi artar ve karşı cinsten ebeveyne dönük, çoğu bilinçdışı, cinsel düşler geliştirilir. Mastürbasyona ilişkin suçluluk duyguları ve Oidipus kompleksi de denilen cinsel nitelikli isteklerin hadım edilmeyle cezalandırılacağına ilişkin kaygılar yaşanır (Gençtan, 2002,sf.36).
Bu dönemin amacı, erotik ilgi ve dürtüleri cinsel organlara ve işlevlere odaklamaktır. Böylece çocuğun kendi cinsiyle özdeşleşmesi ve önceki dönemlerden getirdiği cinsel nitelikli diğer dürtülerin de cinsel organlara yöneltilerek yetişkin cinselliğe temel oluşturacak taslağın geliştirilmesi sağlanır.
Önceki dönemlerden farklı olarak fallik dönemde libido, çocuğun kendi bedeninin dışında bir objede doyum arar. Fallik dönemde çaba bir sevgi objesi bulmaya yönelmiştir. Ayrıca kadın ve erkeğin cinsel organlarının anatomik farklılığı da bu dönemde ilgi ve araştırma konusu olur ve çocuk kendi bedensel özelliklerini cinsiyetiyle özdeşleştirir. Fallik dönemde ana-baba ve çocuk ilişkilerindeki aksaklıklar ilerki yaşamın nevrotik belirtilerine temel oluşturur. Bu dönemde çocukla ana-babası arasında yoğun sevgi ilişkileri gözlenir. Buna Oedipus kompleksi denir (Gençtan, 2002,sf.37).
Oedipus Karmaşası: bu karmaşada çocuk annesine bir tür cinsel yakınlık duyar ve bu durumun babası tarafından cezalandırılacağı kaygısını yaşar (Oktaylar, 2006).
Fallik dönemden önceki gelişim basamaklarında çocuk, ana ve babasıyla teke tek ve benzer ilişkiler içerisindedir. Fallik dönemde ise bu ilişkiler karmaşık bir nitelik kazanır ve çocuk kendisini ana ve babasıyla birlikte üçlü bir ilişki içinde bulur.
Oedipus kompleksi, kız ve erkek çocuklarda farklı biçimlerde yaşanır. Freud bu ayrılığı anatomik yapıların faklı olmasıyla açıklanmıştır. Ona göre, erkek çocuğun annesine yönelik cinsel dürtüleri hadım edilme korkuları nedeniyle sona erer. Kızlarda ise bunun karşıtı bir durum söz konusudur ve Oedipus kompleksi, hadım edilme kompleksinin bir sonucu olarak gelişir. Erkeklerden farklı olarak kız çocuk esasen hadımdır ve penisten yoksun olmanın düş kırıklığı içinde, sevgi beklentilerini bu organa sahip olan babasına yöneltir.
Erkek çocuklarda sevgi objesiyle ilişki, kız çocuklarınkinden daha az karmaşık bir biçimde gelişir. Çünkü erkek çocuğun ilk sevgi objesi olan anne, Oidipal dönemde de yerini korur. Buna karşılık kız çocuklarda ilk sevgi objesi olan annenin yerini, fallik dönemde baba alır. Oidibal dönem başladığında, erkek çocuk annesine sevgili gibi davranmaya başlar; ona dokunmak ya da onunla birlikte yatmak isteyebilir, evlenme önerisinde bulunabilir, babasının yerine geçme girişimlerinde bulunabilir, annesinin çıplak bedenini görebilmek için fırsat arayabilir ve onun ilgisini kardeşleriyle paylaşmaktan hoşlanmaz. Ama her şeyden çok, en büyük rakibi olan babasını aradan çıkarmayı düşler. Diğer yandan, babasına yönelik saldırgan duygularından ötürü onun tarafından cezalandırılacağından korkar.
Bu korku çoğu kez babanın kendisini cinsel organından yoksun bırakacağı biçiminde yaşanır. Freud buna hadım edilme kompleksi (kastrasyon) adını vermiştir. Ona göre bu korku, erkek çocuğun annesine karşı geliştirdiği cinsel içerikli duygulardan daha yoğundur ve cinsel organını yitirme kaygısı anneye yönelik Oidipal bağlantının giderek azalmasına neden olur. Oidipus kompleksinin sona ermesiyle birlikte çocuk, babasıyla özdeşleşmeye başlar. Böylece otorite tarafından cezalandırılma korkuları da, ergenlik döneminde bir kez daha yaşanmak üzere, uzun bir süre için ortadan kalkar.
Bazı durumlarda erkek çocuğun babasına olan sevgisi annesine olan ilgisinden daha baskındır ve dolayısıyla araya giren kişi olarak gördüğü annesine karşı olumsuz duygular geliştirir. Karşıt Oidipus Kompleksi de denilen bu durum çocuğun gelişimi üzerinde farklı etkiler yaratabilir. Örneğin; babaya karşı duyulan ve giderilemeyen bir özlem ve buna karşılık anneyle özdeşleşme biçiminde ortaya çıkan bir karşıt Oidipus kompleksinin sonucunda çocuk, ilerki yaşamında eşcinsel eğilimler geliştirebilir.
Kız çocuğun fallik dönemini oluşturan psikodinamik etkenler erkek çocuklarınkinden farklılıklar gösterir. Bu döneme eriştiğinde kız çocuk, erkeklerin kendisinde bulunmayan bir organa sahip olduğunu fark etmeye başlar. Bu durumun yarattığı düş kırıklığı ve eksiklik duygusunu Freud penise imrenme olarak adlandırmıştır. Kendi klitorisi ile erkeklerin penisini kıyaslayan kız çocuğu bu durumdan annesini sorumlu tutmaya başlar. Önceleri tek sevgi objesi olan annesine, kendisini eksik olarak dünyaya getirmiş olduğu gerekçesiyle kızgınlık geliştirir. Biriken kızgınlığın sonucu oluşan düşmanlık duyguları bazen çok yoğun olur ve anne ile kız ilişkisinin geleceğini de olumsuz yönde etkiler. Üstelik annesinin de kendisi gibi penisten yoksun olduğunu fark etmesi, düşmanlık duygularını pekiştirebilir ve bu kez, eksiklik duygularını ödünleme çabası içinde, kendisine bir penis (ya da yitirilmiş olan penisin yerine geçecek bir bebek) vereceği umuduyla babasına yönelir.
Freud'a göre kız çocukta Oidipus kompleksinin sona ermesi, babaya yönelik cinsel isteklerin ve kendisine penis (ya da bebek) verileceği beklentisinin gerçekleştirilmesinin yarattığı engellenme ve düş kırıklığıdır. Babaya yönelik sevgi giderek yerini, babanın sevgisinin ve verdiği çocukların gerçek sahibi olan anneyle özdeşleştirmeye bırakır. Bu dönemde kız çocuk, erkek çocuğun organını yitirme kaygısından farklı olarak, babasının sevgisini yitirmekten korkar. Fallik dönemin sonlarında annesiyle daha güçlü bir özdeşleşme içine giren kız çocuk, giderek babasından vazgeçer ve bu duygularını ergenlik çağında daha uygun bir erkeğe yöneltmek üzere geçici bir süre için nötrleştirir.
Freud Oidipus kompleksinin ve özellikle erkeklerde hadım edilme korkuları ile kızlarda penise imrenme duygularının, fallik dönem süresi içerisinde çözümlenmemesinin, ilerki yıllarda nevrozlara ve karakter bozukluklarına yol açtığı görüşünü ısrarla savunmuştur. Sağlıklı koşullarda fallik dönem çocuğun kendi cinsiyetini benimsemesine, utanç duygusuna kapılmadan meraklarını giderebilmeyi öğrenmesine, çevresindeki durumların ve kişilerin yanı sıra kendi içsel dürtüleri üzerinde de eğemen olabilme çabalarını geliştirebilmesine, bir başka deyişle, gerek dış ilişkilerine ve gerekse iç dünyasına bir düzen getirebilmesine yardımcı olur (Gençtan, 2002,sf.38-39).

4. Gizil Dönem (6-12 Yaş):

Cinsel dürtülerin durgunluk dönemi olarak tanımlanabilecek bu gelişim basamağı, Oidipus kompleksinin sona erişinden erinliğin (buluğun) ilk belirtilerine (5-6 yaşlarından 11-13 yaşlarına) dek sürer. Bu dönemde kız ve erkek çocuklar kendi hemcinslerine yakınlaşırlar. Kız ve erkek çocukların oynadığı oyunların niteliği farklılaşır. Cinsel ve saldırgan enerjiler, öğrenme, oyun, çevreyi araştırma ve diğer insanlarla daha etkin ilişkiler kurmada kullanılırlar. Bu dönemde beceriler edinilir.
Bu dönemin başlıca amacı, fallik dönemin sonunda çocuğun kendi cinsinden olan ebeveyniyle yaptığı özdeşimi ve kendi cinsiyetine ilişkin toplumsal rolünü güçlendirmektir. Ayrıca çocuklar bu dönemde ana-baba dışındaki yetişkinlerle, örneğin öğretmenleriyle de özdeşleşmeye başlarlar.
Gizil dönemin başarılı bir biçimde atlatılamadığı durumlarda iki tür aksaklık ortaya çıkabilir. Çocuk içsel dürtülerinin denetimini sağlayamazsa, enerjisini öğrenme ve beceri geliştirmeye yöneltemez. Ya da aşırı bir denetim mekanizması geliştirerek kişiliğinin gelişim yolunu kapatır ve obsesif karakter yapısının yerleşmesine neden olur (Gençtan, 2002,sf.39).




5. Genital Dönem (11 Yaş ve Yukarısı):

Bu dönem ergenlik dönemini kapsar ve çocuğun bu dönemi başarılı bir şekilde atlatabilmesi için karşı cinsten ve kendi cinsinden sağlıklı ilişkiler kurması, grup etkinliklerine katılması, yaşamıyla ilgili gerçekçi amaçlar edinmesi ve mesleğini belirlemesi gerekir. Kısaca kimlik gelişimini sağlıklı yapabilmesi gerekmektedir.
Sosyal öğrenme kuramcılarından Bandura, çocuğun yeni davranışları, başkalarını gözleyerek ve onları taklit ederek kazandığını belirtmektedir.
Çocuk bu gözlemleri sırasında, cinsel rollere ilişkin bilgiler de edinmektedir. Bandura'ya göre, bir erkek çocuk babasını gözleyerek erkek gibi, bir kız çocuğu da annesini gözleyerek kadın gibi davranmayı öğrenir. Çocuklar ana-babalarını örnek alıp onların bir çok kişilik özelliklerini taklit ederken, ayrıca ahlaki ve kültürel değerlerini de benimserler.
Sosyal öğrenme kuramına göre, cinsiyet kimliğinin kazanılmasında koşullanma ve pekiştirme ilkeleri de önemlidir. Kız ve erkek çocuklar kendi cinsiyetlerine uygun bir biçimde davrandıklarında ödüllendirilirler, davranmadıkları zaman da cezalandırılırlar. Böylece çocuklar, cinsiyetlerine uygun rolleri benimsediklerinde toplum tarafından pekiştirilmektedirler. Örneğin, bir kız çocuğu kız gibi davrandığında ödüllendirilmekte, erkek gibi davrandığında ise cezalandırılmaktadır. Bu nedenle, kız çocuğu kız gibi davranmaya devam etmekte, erkeksi davranışları da bırakmaktadır.


ANNE-BABA TUTUMLARI
Çocuğa bilgi verirken ailenin yapısı göz ardı edilemez. Sağlıklı bilgi verilmesi her aile yapısında aynı seviyede olmamakta, bazı ailelerde yeterince sağlanamamaktadır. Tabiî ki her ailenin bu konuda bilgili ve bilinçli olması beklenemez. Önemli olan ailelerin öğrenmeye ve bilgiye açık olmalarıdır (Tuzcuoğlu, 2003,s.52).

Yanlış Anne-Baba Tutumları Nelerdir?
Otoriter Aile: Ülkemizde büyük oranda sergilenen aile modellerinden biridir. Ailede otorite kabul edilen kişi ya da kişiler vardır. genellikle kurallar onlar tarafından belirlenir ve diğer üyelerin sorgulamadan, yorumlamadan o kurallara kayıtsız şartsız uymaları istenir (Tuzcuoğlu, 2003,s.52).
Otoriter ailelerde başlıca şu özellikler görülür:
- Kurallar hakkında yorum yapılamaz, tartışılamaz.
- Kurallar uyulmak için konulmuştur.
- Kurallara uymayanlar cezayla karşılaşırlar.
- Katı bir disiplin anlayışı hakimdir.
- Aile bireyleri arasında otoriteye dayalı bir iletişim ve ilişki vardır.
- Esneklik yoktur.
- Özellikle çocuk fazla söz hakkına sahip değildir.
- Cinsellik kavramı bir tabu olarak algılanır.
- Ayıp ve günah kavramları çok fazla kullanılır.
- Çocukların sorularına, yetişkinlerin uygun gördüğü ölçüde yanıt verilir ya da hiç verilmez.
- Çocuğun kendi kendisine karar vermesine izin verilmez (Tuzcuoğlu, 2003,s.53).
Eğitimde, ceza önde tutulmaktadır ve suçla orantısızdır. Ceza aileden aileye değişse bile amaç aynıdır. Çocuk ne pahasına olursa olsun hizaya getirilmelidir. Kimi evde bu, dayakla; kimi evde de ayıplama, suçlama ve korkutmayla yapılır. Kimi evde de bakışın sert olması yeterlidir. Disiplin, bunaltan, sıkan dar bir elbise gibi çocuğu sarar. Çocuğa tanınan haklar en aza indirilmiştir. En doğal hakları bile ona, usluluğun karşılığında ödülmüş gibi sunulur. Sürekli ders çalışması, hep yüksek notlar alması istenir (Yörükoğlu, 1988,s.150).
Bu tutumu benimseyen anne-babaların birçoğu çocuğun cinsel kimliğini kazanma sürecinde sergilediği davranışları baskılar. Örneğin, kız çocuğunun etek giymesine müsaade edilmez veya etek giydiğinde bacaklarını açmaması konusunda onu tembihler. Erkek çocuğun çıplak dolaşmasına ve cinsel organına bakmasına, dokunmasına izin verilmez. Bu tutumu sergileyen anne-babalar kız çocuklarına, erkek çocuklarına oranla daha fazla yasaklama getirirler. Cinselliğe ilişkin baskılayıcı tutumu olan anne-babaların çocuğun kendi kendini uyarma davranışına (mastürbasyona) karşı gösterdiği tepki de sert olur. Anne -baba, çocuğun cinsel organına bakmasını ve ellemesini, kendi kendini uyarma davranışını sert tepkilerle yasaklar ve engeller. Bu yasağın sebebi genellikle cinselliğe aşırı düşkün biri olmasından korkulmasıdır (Eğitimde Yansımalar, Aralık 2003,s.20).
Otoriter ailelerde, çocuğun gelişimi açısından üç farklı durumu karşımıza çıkacaktır:
Birincisi; çocukluğundan itibaren cinsel gelişimi ile ilgili aileden bilgi alamayınca, çocuk ihtiyacı olan bilgileri başka kaynaklardan elde edecektir. Ancak edindiği yalan yanlış bilgiler çocuğa zarar verecektir. Ebeveynler, çocuğunun hangi bilgiyi, ne şekilde aldığını saptanamayacağı için, zamanında önlem alamayacaklardır (Tuzcuoğlu, 2003,s.54).
İkincisi ise; cinselliği bir tabu olarak algılayan ve öyle aktarılan çocuk sonraki yaşamında kız ya da erkek arkadaşlarıyla, hatta evlilik yaşamında problemler yaşayacaktır. Cinselliği korku, utancı, kötü, tabu kavramlarıyla birlikte yaşamaya kalkacaktır. Bu çocuklar yetişkinlik dönemlerinde ve evliliklerinde cinsiyetinin özelliklerini tam olarak sergileyemeyeceklerdir (Tuzcuoğlu, 2003,s.54).

Üçüncüsü ise; çocuğun yaşına uygun çocuksu yaramazlıkları bile hoşgörüyle karşılanmaz. Çocuktan yaşının üstünde olgunluk sergilemesi beklenir. Daha doğrusu çocukluğunu yaşamasına fırsat verilmez. Davranış esnekliği tanınmamış ve özgürlük sınırları bir hayli kısıtlanmıştır (Yörükoğlu, 1988,s.150).
Çocuk, aile ortamında baskıcı ve otoriter bir tutum altında bastırıldığı için, fırsat bulduğu ve aile baskısının olmadığı durumlarda, cinselliğini yaşının çok üzerinde ve abartılı yaşama davranışı gösterecektir. Bunu şişirilmiş bir balona benzetmek mümkündür. Nasıl ki şişirilmiş bir balonu elimizde olduğu sürece kontrol altında tutulabiliyoruz, ama bıraktığımızda kontrolsüz bir şekilde havada dolaşıyor ve sağa sola gidiyorsa, aynı durum bunun için de geçerlidir (Tuzcuoğlu, 2003,ss.54-55).
Aşırı Koruyucu Aile: Anne babanın, çocuğu gereğinden fazla kontrol etmesi ve çocuğa abartılı özen göstermesi demektir. Bunun sonucu olarak çocuk, başkalarına aşırı bağımlı, kendine güvensiz, duygusal kırıklıkları olan bir kişi olabilir. Bu bağımlılık çocuğun yaşamı boyunca sürebilir ve aynı koruyucu tutumu gelecekte evleneceği kişiden bekleyebilir. Daha çok anne çocuk ilişkisinde ortaya çıkan bu aşırı koruyuculuğun ardında, annenin duygusal yalnızlığı yer almaktadır. Aşırı koruyucu anne, çocuğuyla öylesine bütünleşir, ona öylesine kalkan olur ki; sekiz dokuz yaşlarındaki çocuğu kendi eliyle besler, kendi yatağında uyutur. Bu tür davranışlarıyla çocuğuna olan sevgisini dile getirdiğini, ona yardım ettiğini zanneder. Ama gerçekte kendi yalnızlığını ve mutsuzluğunu tamir etmektedir (Aydın, 2004,s.48).
Bu tip ailede çocuk, anneye bağımlı yetiştiği için evlilik hayatında da anneden kopamaz ve eşine adapte olamaz. Annesinin özelliklerini eşinden de bekler. Cinsel hayatında da, anne kuzusu olmasının izlerini taşır. Eşiyle uyumlu bir cinsel hayat yaşayamaz.
Aşırı Hoşgörülü Aile: Bu tip ailelerde disiplin yok denecek kadar gevşektir. "Çocuktur yapar! O daha çocuk, ne bilsin!" denerek çocuğun olumsuz davranışları aşırı bir hoşgörüyle karşılanır. Çocuk, bile bile kırıp dökse de, ana babadan belirli bir tepki görmez. "Varsın kırsın, benim oğlumdan değerli mi?" diye destek bile görür. Çocuğa sayısız haklar tanınmıştır, ancak nerede duracağı hakkında kesinlikle bir sınır konulmamıştır. Neyin doğru, neyin yanlış olduğu öğretilse bile uygulama ve bunu denetleme düzensizdir. Başka bir deyişle davranışlara sınır konulmaz. Verilen cezalar çok yetersiz kalır, ve çocuk tarafından ciddiye bile alınmaz. Çünkü cezanın ya ertelendiğini ya unutulduğunu, "Bir daha yaparsan karışmam" diye geçiştirip yerine getirilmediğini önceki deneylerinden öğrenmiştir. "Küserim ama. Yalvarırım yapma! Anneni seviyorsan dur!" gibi yalvarma yöntemiyle çocuk yola getirilmeye uğraşılır. "Uslu durursan bak sana ne alacağım" diye çocuğa ödün de verilir. Ailede çocuk ana-babadan çekineceği yerde, ana baba çocuktan çekinir duruma gelmiştir. Çocuk evde dilediği gibi at oynatır. Anne bir vursa çocuk üç vuruşla karşılık verir. Çocuk elinde oyuncak olan anne, ağlayarak kendine acındırmaya uğraşır (Yörükoğlu, 1988,s.151).
Bu model yetişkinler için belki olumsuz olmasa da, çocuklar için tehlikeli bir durumdur. Kuralsız ve herkesin hoşgörü ile yaklaştığı hoşgörülü ailede çocuk, topluma adımını attığı andan itibaren hayal kırıklığı yaşayacaktır. Ailede gördüğü hoşgörüyü, mahalle ve okulda arkadaşlarından, öğretmenlerinden, hatta hemen hemen herkesten bekleyecektir. Bulamadığı zaman bunun nedenini anlamayacak, daha sonra ise içine kapanıp toplumdan uzaklaşma eğilimi gösterecektir (Tuzcuoğlu, 2003,ss.55-56).
Bu tip ailede yetişen çocuklar, cinsel eğitim boyutunda da zorluk yaşarlar. Hayatın diğer alanlarında olduğu gibi, cinsel eğitim ve cinselliği yaşamanın da önceden belirlenmiş kuralları vardır. kişi ancak bu doğrultuda yaşarsa mutlu olabilir. Cinsel eğitim gibi, boyutları sonraki yaşamı etkileyecek ve bireyde geri dönüşü olmayacak hasarlara yol açabilecek hassas bir konuda, aşırı hoşgörülü aile modeli uygun değildir (Tuzcuoğlu, 2003,ss.56-57).
Kendisi için neyin doğru, neyin yanlış olduğunu bilemeyen, yaş ve gelişim özelliği gereği karar verme olgunluğuna ulaşamayan çocuklar gerekli yönlendirme yapılmazsa mutsuz olacakları sonuçlarla karşılaşabilirler (Tuzcuoğlu, 2003,s.57).
Tutarsız Aile: Kimi evde disiplin yok denemez, ancak disiplin ne zaman, nerede uygulanacağı belirsizdir. Ana babanın tutumu aşırı hoşgörü ile sert cezalandırma arasında gidip gelmektedir. Çocuk hangi davranışın nerede, ne zaman istenmediğini önceden tahmin edemez. Tutumunu ana babanın keyifli ya da öfkeli oluşuna bağlı olarak ayarlamaya çalışır. Başka bir deyişle, çocuk davranışının doğru ya da yanlış oluşuna değil, "Ne zaman yaparsam cezadan kurtulurum?" sorusuna kafa yorar (Yörükoğlu, 1988,s.151).
Kimi zaman, ceza öyle beklenmedik anda gelir ki çocuğun başkaldırmasına neden olur. Tutarsızlık, tek tek annenin ya da babanın, bir gününün bir gününe uymaması biçiminde olabileceği, gibi; ana ve babanın birbirine çok aykırı ceza ve eğitim anlayışlarının çatışmasında da doğabilir. O zaman çocuk, davranışını kime uyduracağını bilemez. Ancak burada sözünü ettiğimiz tutarsızlık sürekli sergilenen tutarsızlıktır. Yoksa hiçbir eğitim yönteminde salt tutarlılık sağlamak olanağı yoktur. Bir evde, bir gün görmezlikten gelinen yaramazlık, ertesi gün ağır ceza görüyorsa, annenin yaptığını baba bozuyor, ya da babanın verdiği cezaya anne karşı çıkıyorsa, tutarsızlık gerçekten var diyebiliriz (Yörükoğlu, 1988,ss.151-152).
Tutarsız aile modeline cinsel eğitim boyutunda baktığımızda ise, cinsel eğitimin temel kurallarından olan zamanlama, doğruluk, açık iletişim ve en önemlisi güven ortamı bu aile tipinde olmadığı için çocukları olumsuz etkileyecektir. Hatta çocuk ileriki yaşamında, bazı insanlardan onay görmek ve onlara göre davranmak adına, istemediği halde cinsel açıdan taviz verme eğilimi gösterebilir (Tuzcuoğlu, 2003,s.59).


Tutarsız aile ortamında yetişen çocuk genel olarak şu özelliklere sahip olur:
Kendisi için doğru ve yanlış olanları ayırt edemez.
Tutarsız bir kişilik tipi geliştirir.
Çocuk, anne babanın içinde bulunduğu durumu önceden kestirme ve duruma uygun davranma stratejisi geliştirir.
Aynı tutarsızlık anne baba arasında da varsa, bu durumda çocuk anneye başka strateji, babaya başka strateji geliştirecektir.
Kendine özgü bir hayat felsefesi geliştiremez.
Yaratıcı değildir.
Bir toplulukta kendine yer edinemez ve fikirlerini savunamaz (Tuzcuoğlu, 2003,s.58).
İlgisiz Aile: İlgisiz aile modelinde, çocuğa, çocuğun en temel ihtiyacı olan ilgi ve şefkat yeteri düzeyde verilmez. Bunun çeşitli nedenleri olabilir:
- Çocuğun dünyaya getirilmesi istenmemiş olabilir.
- Çocuğun cinsiyeti istenmemiş olabilir (Örneğin, ailenin, iki kız çocuğu vardır, üçüncü çocuk da kız doğmuştur vb.).
- Anne baba, yoğun iş temposu nedeniyle eve yorgun ya da geç saatte geldiğinden çocuklarına yeterli ilgi gösteremiyor olabilirler.
- Aile, çocuğun fiziksel ihtiyaçlarının karşılanmasını (yemek yeme, iyi giyinme, uyku, barınma vb.) yeterince ilgi göstermek anlamında algıladıkları için, duygusal ilgiyi gösterme konusunda yetersiz olabilir (Tuzcuoğlu, 2003,s.59).
Cinsellik boyutunda bakıldığında ise, ilgisiz aile ortamında yetişen çocukları bekleyen en önemli tehlikelerden biri, cinsel tacize açık oluşlarıdır. Çocuk, kendi ailesinde bulamadığı ilgi ve sevgi gereksinimini, aile bireyleri dışındaki başka kişilerde arayabilir. Eğer çevrede potansiyel olarak tacizde bulunma eğiliminde olan kişi ya da kişiler varsa, bu durum tehlike yaratabilir. Elbette, bu durumdaki bütün ailelerin çocukları cinsel taciz, yaşarlar şeklinde bir genelleme yapılamaz. Ancak cinsellik gibi hassas bir konuda, çok düşük oranda risk söz konusu olsa bile, bu risk dikkate alınmalıdır (Tuzcuoğlu, 2003,ss.60-61).
Cinsel tacizin dışında, özellikle ergenlik döneminde zaten var olan, gelişim özelliği gereği karşı cinsin ilgisini çekme isteğine çocukluk yıllarından beri karşılanamayan duygusallık da eklenince, birey ona ilgi gösteren ilk kişiye yönelebilir. Arkadaşlıklarında seçici davranamadığı için, zararlı arkadaşlık ilişkileri kurabilir (Tuzcuoğlu, 2003,s.61).
Pekiştirici Aile: Bazı anne-babalar, çocuğun cinsellikle ilgili sorularına yaş dönemine uygun olmayan fazla ayrıntılı yanıtlar verirler. Çocuğun yetişkin bedeniyle ilgili merakını gidermek için yanında çıplak dolaşır, çocukla çıplak banyoya girerler. Bu çeşit davranışlar, hazır olmadığı bir dönemde çocuğun kafasını karıştırır. Ayrıca çocuğun cinselliğe ilişkin merakını arttırır veya gereksiz yere çok erken dönemde uyarılmasına neden olur(Eğitimde Yansımalar, Aralık 2003,s.21).
Peki, Doğru Anne-Baba Tutumu Nasıl Olmalıdır?
Demokratik Aile: Bu tutumu benimseyen anne-babalar çocuğun sorduğu sorulara çocuğun içinde bulunduğu yaş dönemine uygun olacak düzeyde yeterli bilgi verirler. Çocuğun cinsel konulara olan ilgisini anlayışla karşılar, bu konuda çocuğa yasaklama getirmez ve çocuğun davranışlarını cezalandırmazlar. Çocuğun cinsellikle ilgili davranışlarının aşırıya kaçtığını düşündükleri zamanlarda dikkatini başka bir yöne çekmeye çalışırlar. Diğer zamanlarda ise çocuğun bu tip davranışlarını görmezden gelerek, davranışlarının azalması için pekiştirmeye çalışırlar (Eğitimde Yansımalar, Aralık 2003,s.21).
Demokratik aile ortamında genel olarak şu özellikler bulunur:
Sevgi, saygı ve güvene öncelik verilir.
Ailede uyulması gereken kurallar vardır (Tıpkı toplumda olduğu gibi).
Kurallar mantıklıdır ve konulma gerekçeleri mutlaka açıklanır.
Kurallara uyulmadığında disiplin ve ceza vardır.
Çocuğa verilen cezalar, ceza gerektiren davranışı ile doğru orantılıdır.
Tüm aile üyelerinin (çocuk dahil) karşılıklı konuşma, tartışma ve görüş bildirme hakları vardır.
Anne babanın çocuğa yaklaşımında tutarlılık vardır.
Aile içi kararlara tüm aile üyeleri katılır.
Karar verme ve problem çözme aşamaları birlikte gerçekleştirilir (Tuzcuoğlu, 2003,ss.61-62).
Demokratik ortamda yetişen çocuk şu özelliklere sahip olur:
Fikirlerini özgürce ifade eder.
Karar verme becerisi gelişmiştir.
Alternatif seçenekler oluşturabilir.
Kuralları sorgulayabilir.
Kuralların ortak yaşamın bir parçası olduğunu bilir.
Kendinin ve başkalarının haklarını gözetir.
Yaratıcıdır.
Duygu ve düşüncelerini rahatlıkla anlatabilir.
Paylaşımcıdır.
Anne babası ile açık iletişim kurar.
Kendine güvenir.
Sevgi, ilgi ve güven açlığı yaşamaz.
Aile bağlılığını ve aile misyonunu bilir ve bu doğrultuda yaşar.
İstendiği durumlarda kalacağı önerilerde bulunan insanlara "Hayır" demeyi bilir (Tuzcuoğlu, 2003,ss.62-63).
Demokratik aile ortamında yetişen çocukların, cinsel gelişim sürecinde sorun yaşama olasılıkları çok azdır. Kendilerine olan güvenleri sayesinde ve ne isteyip ne istemediklerini rahatlıkla ifade edebildikleri için cinsel tacize uğrama olasılıkları çok azdır. Çünkü bunu önleyebilirler. Herhangi bir duygusal açlık yaşamadıkları için, bu anlamda kendilerini kullandırmaları da söz konusu değildir (Tuzcuoğlu, 2003,ss.63-64).













TELEVİZYONUN VE MEDYANIN CİNSEL EĞİTİMDEKİ ROLÜ
Televizyon başta olmak üzere tüm medya organları, iyi kullanılabildiğinde tüm toplumun eğitiminde fayda sağlayabilmektedir; diğer konulardan olduğu gibi cinsel eğitim konusundan da sorumludur. Ancak faydaları yanında çok büyük zararlarının da olması, medyanın zararlarından nasıl korunabileceği konusunda planlamalar yapmak zorunda bırakmıştır (http://eskiweb.ksu.edu.tr)
Magazinler, gazeteler, radyo, televizyon, video, posterler, bilboardlardaki reklamlar, sinema, takvimler ve son yıllarda yaşamımıza giren internet, cinsel mesajları insanları taşıma görevi yapmaktadır. Bu araçlar arasında en güçlü olanlarından birinin de televizyon olduğu söylenebilir. Toplumsal gündemi hemen hemen dünyanın her yerinde televizyonun belirlediği savunulmaktadır (Bayhan ve Artan, 2004,s.288).
Televizyonun cinsel gelişim ve eğitim üzerindeki etkisiyle ilgili pek çok çalışma yapılmıştır. Araştırmalar birbiriyle çelişen görüşler ortaya koymuşlardır. Televizyonun cinsel eğitimci rolünü üstlendiğini söyleyen araştırmacılar televizyonun olumlu etkilerini savunmuşlardır. Televizyonun ulaşılabilirlik, doğruluk, popülerlik özelliklerinin yanında cinsel konulardaki utangaçlığı azaltarak uygun bir dille bilgiler verme özelliği de bulunmaktadır. Gençlere kız erkek arkadaşlığı, iletişim, cinsel ilişki hakkında pek çok sözel ve görsel model sunar. Diğer yandan da televizyonun olumsuz etkilerini savunan araştırmacılar, televizyondaki mesajların çok fazla olduğunu, bu kadar açık mesaj verilmesine gerek olmadığını ve bunların zararlı olabileceğini söylemişlerdir (Bayhan ve Artan, 2004,s.288).
Reklamların, talk şovların, müzik kanallarının cinsel içerikli mesajlarla d olu olmasının yanı sıra haber programları da tecavüz, çocukların cinsel istismarı, pornografi, yakalanan hayat kadınları konularıyla pek çok cinsel mesaj sergilemektedir (Bayhan ve Artan, 2004,s.289).
Pek çok aile, televizyonu "elektronik bir çocuk bakıcısı" olarak görmekte, bu şekilde rahatlamakta, zaman attırabilmektedir. Oysa televizyonun etkileri bu şekilde göz ardı edilmemelidir (Bayhan ve Artan, 2004,s.289).
Hemen hemen tüm programlarda çizilen kadın ve erkek portresi alışılmışın uzantısı olmaktadır. Yetişkin programlarının yanısıra, çocuk programlarında, reklamlarda ve hatta çizgi filmlerde bile bunu görmek mümkündür. Çocukların beyinleri, hem kendi cinsel kimliğinin, hem de karşı cinsin nasıl olması gerektiği konusunda mesajlarla doldurulurken, çocuklar ileride yetişkin haline geldiklerinde bu beklentiler içinde olmaktadırlar. Programlarda yer alan mesajlarda erkek çocukların daha fazla şiddete başvuran taraf olduğu, kız çocuklarının ise, hanım hanımcık, sessiz, sakin, toplum tarafından kendi cinsine yazılan kaderine razı olduğu görüntüleri yer almaktadır. Bu da çift yönlü bir etki yaratmakta; kız çocuklarının zayıf ve pasif olmalarına, erkek çocukların da o kadar kavgacı ve saldırgan olmalarına sebep olmakta ve bunlar çok doğal olarak algılanmaktadır. Adeta cinsiyete dair şiddet eğilimleri de onaylanmakta ve körüklenmektedir (http://www.eğitimhane.com).
Televizyon insanlara rahat koltuklarındayken ayaklarına dünyayı getirme konforu sağlamışsa da, görülen gerçek yaşamın sadece küçük bir dilimidir. Televizyon gerçek yaşamı kendi penceresinden insanlara sunmaktadır. Örneğin; televizyon gün boyunca pek çok cinsel mesaj, cinsel ilişki, cinsel haber yayınlarken; bunlarla ilgili tartışma, bilgilendirme, korunma, bu davranışların ahlaki boyutu, cinsel yolla bulaşan hastalıklar, istenmeyen hamilelikler, iktidarsızlık, pişmanlık gibi konulara çok az yer vermektedir (Bayhan ve Artan, 2004,s.289).


CEVAPLAR NASIL VERİLMELİ?

Çocuğun cinsel eğitimi konusu, ülkemizde yeterince ele alınmamış bir konudur. Bu konuya tabu gözüyle bakılmış, gerek eğitimciler, gerekse anne-babalar çocuklarına nasıl bir yaklaşım içinde olacaklarını bilememişlerdir. Son derece önemli olan bu konuda anne-baba ya da eğitimci hatalarının gelecekte bazı duygusal ve davranışsal bozukluklara yol açabileceği unutulmamalıdır.

Eğer çocuk, doğum, cinsiyet farkı, anne-baba rolü gibi konuları ebeveynlerinden öğrenemezse, başka kaynaklardan cevaplar aramaya başlayacaktır. O zaman sonuç istenildiği gibi olmayacak çocuk yanlış kaynaklardan bilgileri öğrenecektir. (Yavuzer, 1999, sf.101)

Cinsel eğitim karmaşık, ancak bir o kadar da önemlidir. Bu karmaşıklığı daha anlaşılır kılmak için bazı altın ipuçları vardır. Bunlar;

- Doğru Zaman
- Uygun Ortam
- Bilinçli Olma (Bilgili olma)
- Çocuğu ve Gelişim Özelliklerini Bilme
- Tam Olarak Neyi Merak Ettiğini Anlama
- Soruyu Anlama
- Yeteri Kadar Bilgi Verme
- Güven Ortamı
- Açık İletişim
- Cesaret
- Doğal Olma
- Uygun Şekilde Yönlendirme
- Rehberlik Yapma (Tuzcuoğlu, Tuzcuoğlu, 2004, s.9)



Çocuklara cinsel eğitim verilirken akıldan çıkarılmaması gereken üç ana soru vardır. Bunlar;

- Çocuk ne soruyor?
- Nasıl yanıtlamalıyım?
- Ne kadar yanıtlamalıyım?

Önemli olan, sorunun çocuğun merakını karşılayacak kadar yanıtlanmasıdır. Eksik bilgilendirmek çocuğu tatmin etmez ve merakın başka yollardan gidermesine yol açar, fazla bilgilendirmek ise kafasını karıştırır.

Cinsel eğitim sırasında, çocuğa bilgi verilirken uygulanacak en iyi yöntem BASAMAK BASAMAK İLERLEME ( step by step ) yöntemidir. Bu yöntem soruların doğru zamanda ve gerektiği şekilde yanıtlanmasına yardımcı olacaktır. Basamak basamak ilerleme yöntemi 4 basamaktan oluşmaktadır. Basamaklar şunlardır;

I. BASAMAK : KONU NEDİR? NEDEN?

Bu basamakta çocuğun neden bu soruyu sorduğu, neden böyle davrandığı anlaşılmalıdır. (Soruya kaynak olan olay nedir, çocuk ne duydu ve ya ne gördü de böyle bir merak duydu?)

II. BASAMAK : KONU İÇERİĞİ

Bu basamakta çocuğa hangi konuda bilgi verileceğine karar verilir.
(Çocuğun tam olarak neyi sorduğu ve hangi konuda bilgi verileceğine karar verilir.)

III. BASAMAK : BİLGİ DÜZEYİ

Bu basamakta çocuğun ne kadar bilgilenmeye ihtiyacı olduğuna, çocuğun yaş özellikleri de dikkate alınarak karar verilir. (Çocuğun ne kadar bilgilenmeye ihtiyacı var?)

IV. BASAMAK : UYGUN YANIT

Bu basamakta ise çocuğa ihtiyacı doğrultusunda, gelişim özellikleri de dikkate alınarak gerektiği kadar bilgi verilir. (Tuzcuoğlu, Tuzcuoğlu, 2004, s. 94)
Sorular yanıtlanırken anne-babanın dikkat etmesi gereken diğer hususlar ise şunlardır:

- Çocuğun içinde bulunduğu yaşın özellikleri öğrenilmelidir.

Her bilgi, her çocuğa verilmez; çünkü çocuğun zihinsel gelişimi yaşıyla orantılı olarak artar. Çocuk hangi yaş grubuna giriyorsa, o yaş grubunun zihinsel, bedensel, duygusal, sosyal ve cinsel gelişimleri konusunda ebeveynler bilgilenmelidir.

- Çocuğun gelişimi takip edilmelidir.

Çocuğun gelişim görevleri öğrenilmeli ve ebeveynler çocuğunun gelişimini gözlemlemelidir. Gözlenilen özelliklerin çocuğun yaşına uygunluğuna dikkat edilmelidir. Eğer çocuk yaşının gerisinde davranıyorsa hemen önlem alınmalıdır.

- Çocuğun soruları yanıtlanmadan önce tam olarak neyi sorduğu anlaşılmalıdır.

Çocuk soruyu sorduktan sonra, ebeveynler bütün bildiklerini abartılı bir biçimde çocuğa aktarmamalıdırlar. Soruyu açılımlı sorularla genişletmeli ve sorunun sınırlarını tespit etmeleri gerekir. Örneğin, '' Ben nereden geldim? '' diye soran bir çocuğa, '' Dünyaya nasıl geldiğini mi öğrenmek istiyorsun? '' gibi bir soruyla karşılık vererek, çocuğun sorduğu soru açılıp, sınırları tespit edilebilir.

- Çocuğun soruları yanıtlanırken aile inanç ve değer yargıları gözden geçirilmelidir.

Her ailenin kendine göre bir inanç ve değer yargıları vardır. Çocuğun soruları yanıtlanırken bunlar gözden geçirilmeli ve bu değerlerin ne kadarının çocuğa kazandırılmak istendiğine karar verilmelidir.

- Çocuğa yanıtını bilmediğiniz sorular olduğu söylenmelidir.
Anı kurtarmak adına cevabı tam olarak bilinmeyen sorular yanıtlanmamalıdır. Böyle bir durumla karşılaşıldığında verilecek tepki ''Bu soruna nasıl yanıt vereceğimi şu anda bilemiyorum. En kısa zamanda öğrenip sana cevap vereceğim. '' olmalıdır. Ancak küçük çocuklarda gelecek kavramı fazla gelişmediği için anında yanıt vermek daha doğru olacaktır. Bu sebepten dolayı çocuğun gelişimi iyi takip edilmeli ve muhtemel sorulara hazırlıklı olunmalıdır. (Tuzcuoğlu, Tuzcuoğlu, 2004, ss. 101-105)

- Çocuğun sorularına yanıt verilirken anne- baba normal bir ses tonu ile konuşmalı ve sakin bir tavır sergilemelidir. Ebeveynlerin kelime seçimi, bedenlerinin gerginliği ya da gevşekliği, çocuğu isteksizce dinlemeleri, soruları kaçamak cevaplandırmaya çalışmaları çocuğa, anne-babasının duyguları hakkında fikir verir.(Yavuzer, 1999, sf.102)










YANLIŞ TUTUMLAR SONUCU HANGİ CİNSEL PROBLEMLER OLUŞUR?
Kırsal kesimde yetişen bir erkek hocamız, yaşam öyküsünü anlatırken, ergenlik yaşlarında bir gün rüyasında doyuma ulaştıktan sonra, annesinden utandığı için evde yıkanmayıp buz gibi nehirde yıkandığını ve sınıfa girinceye kadar ıslak elbiselerinin donduğunu, sonra da derste buharlaşarak tüm camları buğulandırdığını dile getirmiştir. Gelenek ve göreneklerimiz nedeniyle cinsel konularda görülen bu yasaklar ve koşullandırmalar gençlerimizi karşı cinsle konuşmaktan bile alı koyarken, zaman zaman kız kaçırma, ırza geçme, eşcinsellik ya da hayvanlarla cinsel ilişki kurma gibi sapıklığa ve suça itebilmektedir (www.anasınıfı.com).


Frijidite

Frijidite, yeterli cinsel uyarı olmasına rağmen kadının cinsel arzu duymaması durumudur. Halk arasında "cinsel soğukluk" olarak da adlandırılmaktadır. (www.jinekolog.net)

Kadınlardaki cinsel soğuklukların çoğu ruhsal kökenlidir. Bu ruhsal kökenli isteksizliğin nedeni erkeğin davranışlarındaki hatalardan ya da kadının cinselliğe karşı yaklaşımındandır. Kadının cinselliğe karşı yaklaşımı da toplumun cinselliğe bakışına ve çocuklukta aldığı cinsel eğitime bağlıdır. Birçok zaman çocuklara cinselliğin ''ayıp, kötü, utanıp sakınılması gereken '' bir şey olduğu yönünde eğitim verilmekte, özellikle kız çocukları bedenleri ile ilgili olarak suçluluk duygusu içinde yetiştirilmektedir.

Kız çocuklarına daha küçük yaştan itibaren erkeklere dikkat etmesi gerektiği telkinleri verilmekte, tutucu kesimlerde kız-erkek arkadaşlığı bile normal sayılmamakta ve erkek öcü gibi gösterilmektedir. Çocukluğunda ve genç kızlığında erkeklere karşı bu şekilde koşullandırılan bir genç kız evlenince ise o güne kadar korkması, kaçması gerektiği telkin edilen şeyi yapması istenir. Bu durumda kişi ya kaçmaya devam eder ya da cinsel ilişkiye girer ama zevk alamaz. (Uçar, Tarihsiz, ss. 89-93)




Empotans

Empotans (iktidarsızlık), cinsel temas esnasında erkek cinsel organının yeterli sertleşmemesidir. (www.tip2000.com)

İktidarsızlığın % 15'i bedensel, % 85'i ruhsal kökenlidir. Ruhsal Empotans bir hastalık değildir, sadece erkeğin endişe ve korkularını çözümleyememesine bağlı bir durumdur. Erkeğin kafasındaki bu takıntı o sıradaki bir yaşam sorunundan, suçluluk duygusundan, cinsilikle ilgili olan veya olmayan bir kaygı ya da korkudan dolayı olabilir.

Ataerkil değer yargılarıyla yetiştirilen ve insan olmanın değil, erkek olmanın önemli olduğu düşüncesi telkin edilen bir çocuğun ileriki yaşlarda cinsel ilişkiyi duygusal bir yaşantıdan çok bir erkeklik sınavı gibi göreceği muhtemeldir.

Özellikle başarısız bir cinsel deneyimden sonra intihar etmeyi düşünen erkekler fazladır. Geçici bile olsa Empotans, erkeğe yüklenen rolden dolayı bu kadar ciddi ruhsal bunalımlara bile sebep olmaktadır. (Uçar, Tarihsiz, ss. 95-99)

Homoseksüalite ( Eşcinsellik )

Homoseksüalite, aynı cinsten cinsel es seçimidir. Eşcinsellikte biyolojik etmenler olduğu gibi hatalı anne-baba tutumları da önemli yer tutmaktadır.

Eşcinselliğin oluşum nedenleri kadın ve erkekte farklı olarak ortaya çıkar.

Erkeklerde, annenin oğlunu sürekli olarak koruması, kanatlarının altına alması, girişimciliğini, bağımsızlığını engellemesi ve erkek çocuğun çevresinde kendisine örnek alacağı ( model alacağı ) yetişkin bir erkeğin bulunmaması en önemli sebeplerdendir. Diğer sebepler ise, annenin karşı cinse karşı geliştirmiş olduğu kızgınlık nedeniyle oğluna karşı hadımlaştırıcı tutumlara girmesi, egemen bir annenin varlığında silik kalan babanın çocuğuna yanlış özdeşim kaynağı olması, katı, sert ve cezalandırıcı bir babanın çocukta kastrasyon karmaşası yaratmasıdır.

Kadınlarda ise, erkeğin üstün görüldüğü ataerkil toplumlarda kadın olmaktan utanan, kendini değersiz hisseden kadının, kız çocuklarına erkek nefreti aşılaması ve kız çocuğunun özgürce, erkek arkadaşlarıyla oynarken ilk adetini gördüğü zaman ise baskı altına alınması ve özgürlüğünün kısıtlanmasını dişiliğine yorup, bu yüzden dişiliğinden nefret etmesi eşcinsellik nedenlerindendir. (Uçar, Tarihsiz, ss. 63 -73)
Tabii ki, bu yaşantıları geçirmiş olan çocuk ileride mutlaka eşcinsel olacaktır demek doğru değildir, bu yaşantıları geçirmiş olan çocuk ileride eşcinsel olabilme riski taşır demek daha doğru olacaktır.

Fetişizm

Kişinin cinsel ilgisinin belli bir beden bölgesine ve ya bir eşyaya yöneldiği durumdur. '' Fetiche '' kelimesi büyüleyici anlamına gelen '' fetico ''dan alınmadır. Fetişizme erkeklerde daha çok rastlanır.

Bu gibi kişiler, kendilerini iktidarsız zannederler ve gülünç olma, alay edilme korkusunu çok yoğun yaşarlar, bu yüzden de karşı cinsle ilişkiden kaçınabilirler. Bu gibi cinsel davranış sorunlarının altında genellikle çocukluk çağından kalma kastrasyon (hadımlaştırılma) kompleksi yatar. Kastrasyon kompleksinin altında da hatalı anne-baba tutumları bulunur. (sünnet olayıyla ilgili korkutmalar, '' yaramazlık yaparsan pipini keserim '' tarzında tehditler…vb.) (Uçar, Tarihsiz, ss. 75-76)
Teşhircilik (Exibisyonizm)

Teşhircilik; kişinin yabancılara üreme ve cinsel organlarını göstermektir. Teşhircilik, cinsel karmaşanın yarattığı bir hastalıktır (www.ailem.com).
Teşhir egzibisyonizm) bozukluğu en sık 18-28 yaşları arasındaki erkeklerde gözlenir. Teşhir hastalığı olan erkek, sertleşmiş penisini yolda, tren istasyonu gibi kalabalık yerlerde karşıdan gelen bir kadına gösterirken ya bu sırada, ya da hemen sonra mastürbasyon davranışında bulunur. Bu kişiler hiçbir zaman kadınlara saldırmazlar ve karşıdaki kadın teşhir sonucunda ne kadar şoke olur ve tepki gösterirse o kadar hoşlarına gider (Cüceloğlu, 1998,sf.467).
Teşhirciliğin ana özellikleri:
- Kurbandaki şok veya şaşkınlıktan hemen sonra tahrik olmak.
- Kurbanın isteksizliği
- Başka cinsel veya fiziksel temasın olmayışı
Teşhirciliğin hafif vakaları çoğu toplumlarda normal olarak kabul görür. Çocuklar cinsel organları ve başkalarının cinsel organlarına karşı büyük ilgi gösterirler. Çocuklar yetişkinleri veya okul arkadaşlarının cinsel organlarını veya külotlarını göstererek şok etmeye çalışırlar. Bunlar geçici dönemlerdir, ama geçmediği takdirde profesyonel bir yardım alınması gerekir (www.ailem.com).
Teşhircilik genellikle erkeklere özgü olarak kabul edilir. Gerçekte vücudunun bazı bölümlerini teşhir etme olayı kadınlarda çok daha fazla olmasına karşın, kadınların teşhirciliği cinsel ilişkiye davet veya tahrik amacında olduğu için erkeklerinkinden farklıdır. Erkek cinsel organını kadına gösterdiği zaman amacı onu şaşırtıp korkutup kaçırmaktır. Böylece tatmin olmaktır. Bu nedenle erkeklerdeki teşhircilik bir cinsel davranış bozukluğu olarak ele alınır (Uçar, Tarihsi,sf.77).
3-4 yaşlarına kadar çocukta gizlilik yoktur. Bedeninin her yanını rahatça başkalarına gösterir. Fakat bundan sonra, ana-babanın uyarmaları sonucu, cinsel organları göstermenin "ayıp" olduğu öğretilir. Bundan sonra bunu yapmaz; fakat, zamanında uyarılmayan ve gerekli etki ve telkini almayan çocuklar, bu alışkanlıklarını çeşitli biçimlerde sürdürürler. Kimileri bacaklarını, kimileri de göğüslerini, hatta cinsel organlarını bilinçli ya da bilinçsiz olarak başkalarına gösterme yoluna giderler. Bu da çocuğun çevresel uyumunu zorlaştırır (Binbaşıoğlu, 1990,sf.222).
Cinsel davranış bozukluğu düzeyindeki sapıklığın nedeni, çocukluk çağındaki hatalı anne-baba ve çevre tutumlarıdır. Çocukluk çağında, çocuğa "göster pipini amcalara" veya "pipini keserim senin haa" şeklindeki davranışlar çocuğun penise aşırı yük yüklemesine neden olur. Çocuk bu tür davranışlar nedeniyle penise aşırı anlam yükler ve onun çok değerli olduğunu düşünür. Hatalı anne-baba davranışlarından dolayı çocuk penisini kaybedeceğini, penisinin kesilebileceğini düşünür. Bu durum yetişkin yaşamda teşhircilik şeklinde cinsel davranış bozukluğuna yol açabilir. Zaten pardesösünü açarak penisini gösteren bir erkek de adeta "penisimden korkarak, beni penisim olduğuna inandır" demek ister. Cinsellik ile ilgili güçsüzlük ve kuvvetsizlik duygusuna sahip, kastrasyon kompleksi içindeki her erkek illa da teşhirci olacaktır denemez. Ama teşhirci olma olasılığı vardır (Uçar, Tarihsiz,ss.78-79).

Röntgencilik (Voyörizm)

Röntgencilik; kişinin soyunan, tuvalet ihtiyacını gideren veya cinsel ilişkide bulunurken insanları gözetleyen kişilerin davranışı için kullanılır. Normal cinsel ilişkiye girme isteği yada gücü olmayan kişilerin, sevişen bir çifti veya soyunan birini seyrederek doyum bulması olayına röntgencilik denir ( Uçar, Tarihsiz,sf.81).
Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi Başhekimi Arif Verimli; "Her insan karşısında gördüğü güzel objeye bakabilir, ama bu sadece görme şeklinde olur. Kişi bunu arzusu dışında gizli gizli yapıyorsa bu hastalıktır." Diyor. Uzmanlara göre; röntgencilikle merak birbirine karıştırılmamalıdır. Yolda yürürken veya evinizin balkonunda dışarıyı seyrederken gözünüze perdesi açık bir ev takıldığında merak edip de bakmış olabilirsiniz. Ancak başınıza bir dert açılabileceğini bildiğiniz halde, insanların özel yaşamına girip onları gözetliyorsanız bu bir hastalık halini alıyor demektir (www.radikal.com).
Psikolog Armağan Samancı, "Kişi yasak olan bir şeyi seyrederken hem korku yaşar, hem de bundan haz duyar. Korku ve haz duygusunu aynı anda yaşadıklarında, ikisinin birleşimi kişiye daha çok zevk verir. Röntgencilik veya cinsel sapmalar, haz verdiği için kişi tedavi aramaz." Diyor. Bu tarz cinsel bozuklukların bir takım dengesiz hareketlere de neden olduğu söylenebilir. Röntgencilik yapan kişilerin bir kısmında teşhircilik veya fetişizm görülmektedir (www.radikal.com).
Röntgencilik eğilimi çocukluk çağlarında çok daha açık bir şekilde görülür. Özellikle merak konusu olan cinsel konuların gereği gibi açıklanmamasından ileri gelir. Çocuk, cinsel merak ve ilgisini gidermek için başkalarını pencerelerden gözetleme yolunu seçer. Cinsel konularla kolayca ilişkilenebilirler. İlerde, bunu, kendine alışkanlık haline getirenler, bundan cinsel bir doygunluk elde ederler (Binbaşıoğlu, 1990,sf.223).
Teşhircilik ve röntgencilik madalyonun iki yüzü gibidir. Genellikle kastrasyon kompleksine dayanır. Ayrıca çocukluk çağında cinsel ilişkiye şahit olmanın yarattığı korku ve suçluluk duyguları da önemli etkenlerdir. Cinsel organlar ve cinsel ilişki hakkında verilecek doğru ve olumlu bilgilendirme ile ilerde bu gibi cinsel davranış sorunları önlenebilir (Uçar,tarihsiz,ss.81-82).
Röntgenciliğin kökeni kişinin çocukluk döneminde başlayan ve çözülmemiş kaynaklandığı söylenmektedir. Röntgencilik, psikolojide "çözülmemiş cinsel saplantı" olarak tanımlanmaktadır (www.radikal.com).




Sado-Mazohizm:
Sadizm ve mazoşizm, birbirinin zıddı olan iki cinsel sapıklıktır. Kaydedildiğine göre, bu eğilim, cinsel sapıklıkların en önemli ve en sık rastlananlarından biridir. Sadizmde kişi, cinsel hazzı, başkalarının çektiği acıda arar. Bu açıdan bakınca, başkalarına acımasızca dayak atan, onları ısıran, kamçılayan, işkence eden kimsede sadistlik vardır. Böyle kimselere "sadist" denir. Sadistler, bu tür davranışlarından, bir tür cinsel doygunluk elde ederler. Bunu, çok daha ileri şekillerde uygulayan kimseler de vardır. Bunlar ruh hastalıkları içinde incelenir. Bu maddi görünüşleri yanında, başkalarına küfür ve hakaret etmekten zevk alma gibi manevi nitelik taşıyan sadistçe davranışlar da vardır. Bu duyguya sahip olanlar, normal ve anormal cinsel ilişkilerinde de bu davranışı sergileyebilirler. Yani, bu sapıklık, diğer sapıklıklarla birlikte görülebilir. Günlük konuşmalarda bu davranışın çok yalın halde olanlarına da sadizm denmektedir. Psikanalistler, sadizmi, "cinsel güdüde normal olarak bulunan saldırganlığın gereğinden fazla gelişmesi, bağımsızlaşması ve ön plana geçmesi" olarak görürler (Binbaşıoğlu, 1990,s.223).
Sado-mazohizm temelde: egemen olma-teslim alma, özgür olma-tutsak alma, mutlak iktidar ve çaresizlik ikilemlerini kapsar. Bu bakımdan sadistin esas arzusu acı çektirmekten ziyade üstünlük kurmaktır. Mazohist ise suçluluk duygularıyla cezalandırmak ister denebilir (Uyar, tarihsiz,s.84).
Genel olarak sado-mazohizmde çocukluk çağındaki suçluluk ve aşağılık duyguları en önemli etkendir. Şöyle ki sadistçe davranışlar aşağılık duygusunu ve mazohistçe davranışlar da suçluluk duygusunu giderici etki yapar. Çocukluk çağındaki uygulanan dövme gibi bedensel cezalandırmalardaki hatalı uygulamalar en önemli etkendir. Sık sık dövülen bir çocukla, haliyle dövülme korkusu yerleşir. Böyle bir durumda Fenichel'in dediği gibi "bir kimse kendisine yapılmasından korktuğu şeyleri başkalarına yapabilirse, artık korkacağı Bir şey kalmaz". Bir çocuğu aşağılamak, sık sık dövmek ve özellikle kalçalarına vurarak cezalandırmak bu bakımdan çok önemlidir. Yine bu konuda da Fenichel "dövülme kalçalarının derisinin ve deri altındaki erojen bölgelerin şiddetli uyarımına yol açtığından, çocukları cinsel yönden uyarabilir. Kırk yılda bir ve gerektiği bir an çocuğun poposuna atacağınız bir şaplak pek önemli değildir. Ancak dizinize yatırıp hatta kilotunu çıkarıp poposunu tokatlamak çok yanlıştır (Uçar, tarihsiz,s.85).
Toplumumuzda çocuklara genel olarak duygu bastırma eğitimi aşılarlar. Özellikle olumsuz duyguları ifade edeceği zaman çocuklar engellenirler. Haliyle engellenen bu olumsuz duygular çocukta suçluluk duygularına neden olabilir, ki bu durumun da yetişkin yaşamında çeşitli dışavurumları olabilir. Zaten çocuklar olumsuz duygularını sözel olarak ifade edebildikleri zaman saldırganca davranışlara gerek duymazlar (Uçar, tarihsiz,s.85).
Bazı araştırıcılar sadizm ile erkeklik ve mazohizm ile de kadınlık arasında bir bağlantı olduğunu savunmuşlardır. Bunlar, her ne kadar kadınların doğuştan ve yapıları icabı mazohist olduklarını savunsalar da bu düşüncenin tam olarak doğruluğu savunulamaz. Günümüzde bir çok kadında mazohistlik eğilimler daha fazla görülüyor ise, bu durum feodal-ataerkil eğitim sistemine ve erkek egemen aile düzenine bağlıdır. Dolayısıyla günümüzde bazı kadınların acı çekmeyi, zorluklara katlanmayı bir erdem haline getirmesi, bunu çocuklarına ve kocasına karşı kullanması yanlış eğitimin bir sonucu olarak karşımıza çıkmaktadır (Uçar, tarihsiz,s.85).
Hayvanlarla Cinsel İlişki (Zoofili):
Ülkemizde, özellikle kırsal kesimde, birçok genç erkeğin ilk cinsel ilişkisinin bir hayvan ile olduğu gerçektir. Bir kadın ile cinsel ilişki çok güç olduğu için, köy ortamında genç erkekler yaygın bir şekilde bu ilişkiye girerler. Adeta geleneksel bir özellik taşıyan ve gençlik çağında geçici olarak görülebilen bu davranışlar gerçek anlamda bir cinsel davranış bozukluğu olarak nitelendirilemez. Ancak kişi karşı cins ile ilişki kurabileceği halde, eğer hayvanları tercih etme eğilimi gösteriyorsa ortada bir cinsel davranış sorunu vardır denebilir. Kişi heteroseksüel ilişki kurmak yerine, eğer zoofiliyi tercih ediyorsa, güçlü bir aşağılık duygusu ve kendine güvensizliğin varlığından söz edilebilir. Heteroseksüel ilişki ve karşı cinse karşı korku, kişinin kendine olan güvensizliğinden ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle çocuğa olumlu bir cinsel eğitim verirken, kendine güven duygularının da aşılanması çok önemlidir. Kendine güveni belirleyen en önemli etken anne-babanın çocuğuna gösterdiği sevgidir. Sevildiğine inanan ve güvenen bir insan kendine güvenir. Bu nedenle çocuğa sevgi, açık ve belirgin bir şekilde gösterilmelidir. Bazı kişiler çocuklarını sevseler bile, sevdiklerini açık bir şekilde göstermezler. Hatta şımarmasın diye çocuğu ancak uyuduktan sonra öpenler bile vardır. Tabii ki bunlar çok yanlıştır. Kendine güvenmeyen her çocuk illa da ilerde zoofiliye ilgi duyacaktır diye bir kural yoktur. Ancak zoofili'de en önemli etkenlerden biri kendine güvenmeme duygusudur (Uçar, tarihsiz,ss.87-88).
Vaginusmus:
Vaginusmus, vaginanın girişindeki vagina kaslarının kasılmasıyla, vagina girişini kapatarak, bir başka deyimle kilitleyerek, dışarıdan bir cismin, yani penisin, vaginaya girişine izin vermemesidir. Vaginada bu tür bir kasılma oluşmuşsa, refleks olarak, bir korku paniğiyle ve asla mantıkla önlenemeyen, karın ve bacak kaslarının kasılmasının da devreye girmesiyle, cinsel birleşme işlemine geçilememektedir (www.parenting-ga.com).
Vaginismusun nedenleri tam olarak aydınlatılamamakla birlikte çocukluk çağından kalma korkuların, suçluluk, ayıp, günah duygularının yeri büyük olsa gerekir. Korkular en çok, kadının simgesi olarak zihninde aşırı büyüttüğü bir penis yüzünden çok acı çekme, parçalanma korkularıdır. Ayrıca gebe kalma korkuları da önemli olabilir. Bu durumun sağaltımı için önce kadın doğumculara başvurulur ve birçok genişletme (dilatasyon) denemeleri yapılır. Çoğu sonuç vermez. Hem erkek, hem kadın için önemli bir savaşım ortaya çıkar.her ikisi de büyük bir sınavın içinden çıkmaya çalışırken heyecanlar, korkular artar; bir kısır döngü oluşur (Öztürk, 2002,s.452).
Kadın cinsel organı vaginanın dokusu, düz kaslardan oluşmuştur. Düz kaslar insanların iradesine bağlı olarak çalışmaz. Vaginusmus olayı ve kasılma olmuşsa, kadın bunu iradesiyle aşamaz. Gene bu nedenle, psikolojik tedavi, istem dışı bu kasılmada yeterince etkin olmadığından, süpür giden çözümsüzlük, eşlerin ve ailelerin önlerine ağır yükler getirir. Ayrılık, boşanma, bunalım, kavga, dövüş, olaylar zincirinin halkalarını oluşturur (www.parenting-ga.com).
Bu olayı karikatürize ederek erkeklere indirgeyelim. Erkeklere şöyle bir eğitim verilseydi. "O gece ilk birleşmede penis vaginaya girince yırtılacak, kanayacak, patlayacak" denilseydi, kaç erkek bu işi becerebilirdi? İçlerinde istek olsa bile, penis asla serteşmezdi. Bu nedenle kızlarımızı hoş görelim ve olumsuzluklara kızmayalım (www.parenting-ga.com).
Yukarıda saydığımız ve açıkladığımız cinsel sapıklıklara başkaları da eklenebilir (Binbaşıoğlu,1990,s.224).
Bütün cinsel sapıklıklar, zamanla değişikliğe uğrayabilir. Deneyler normal cinsel yaşam içinde de değişik sapıklıkların olduğunu gösteriyor. Bu nedenle, normal ölçüler içinde görülen cinsel sapıklık ile hastalık biçiminde görülen sapıklığı birbirinden ayırmak güçtür. "Kimi sapıklar, içerikleri bakımından, normalden o kadar uzaklaşmışlardır ki, onlara "hastalık" (gerçek cinsel sapınç) demekten kendimizi alamayız". Bunlar bu davranışlarını, normal cinsel yaşamın yanında sürdürebilirler (Binbaşıoğlu,1990,s.224).
Yukarıda adlarını sayıp kısaca açıkladığımız cinsel sapıklık ve bozukluklar, çocuklukta henüz bir başlangıç olarak görülür. Hiçbiri alışkanlık haline gelmemiştir. Bu durumlarda karşılaşıldığı zaman "Öfke" gibi coşkulara kapılmadan, çocuğa yardım edilebilir. Bu yapılırsa, bu konular, çocuk için, bir tehlike haline gelmez. Önemli durumlarda bir ruh hekimine başvurmak gerekir (Binbaşıoğlu,1990,s.224).




























ÇOCUKLARIN CİNSEL SORULARI VE YANITLARI


Bu bölümde çocukların sıklıkla sorduğu cinsel sorular ve yanıtları vardır.

BEN NASIL DOĞDUM?

Çocuk '' Ben nasıl doğdum? '' sorusunu sorduğu zaman verilebilecek en uygun cevap şu şekildedir:

'' Annenin karnında özel bir kese (yuva) bulunuyor, sen burda büyüdün ve yeterince büyüyüp zamanın gelince yine özel bir yoldan doğumla dışarı çıktın. ''

Doğum yolunun idrar yapılan deliğin arkasında olduğu sorulursa söylenir. Çocuk bu deliği görmek isterse oyuncak bebek üzerinde ya da kız çocuklarına ayna yardımıyla kendi vücutlarında doğum çıkış yolu gösterilebilir. (İnsan Kaynağını Geliştirme Vakfı, 2003, s. 29)

Çocuk annenin karnına nereden ve nasıl girdiğini merak ederse verilecek cevap ise şu şekildedir:

'' Babanın vücudunda üretilen spermler, penis yardımıyla bir yolculuğa çıkarlar ve içlerinden bir tanesi annenin vücudunda bulunan yumurta hücresi ile birleşir. Bu birleşme sonucunda bebek oluşur ve büyümeye başlar. ''

Çocuğa bilgi verilirken penis, yumurta…vb. terimleri kullanmaktan çekinilmemelidir. Çünkü çocuğun şimdiden doğru terimlerle karşılaşmasında ve bilmesinde yarar vardır. Ayrıca ebeveyn bu isimleri söylerken kendini daha rahat hissedecektir. (Tuzcuoğlu, Tuzcuoğlu, 2004, s.112-113)




Soru: Bu nedir?

Cevap: (erkek çocuklar için) '' Bu senin penisindir. Nasıl ki, görme organımız göz, duyma organımız kulak ise, penis de senin cinsiyet (üreme) organındır. Kız çocukların cinsiyet organına vajina denir. ''

'' Erkek çocukların cinsiyet organları penis ve testislerden oluşur. Testisler penisin altında durur ve torba şeklindedir. ''

'' Testislerin içinde, büyüdüğün zaman sperm üretmeyi sağlayacak, iki tane yuvarlak organ bulunur. Penis ise ince ve uzundur. Tıpkı parmak gibidir. Penis aynı zamanda idrar yapmayı sağlayan bir organdır. ''

'' Büyüdüğün zaman penis; testislerde üretilen spermlerin dışarı çıkmasını sağlar. ''

Anne-babaya öneri: Çocuğa bu bilgilerin hepsi verilmemeli, her paragraf çocuk daha ayrıntılı sorular sorduğunda yaşına uygun olarak söylenmelidir.

Soru: Bu nedir?

Cevap: (kız çocuklar için) '' Bu senin cinsiyet (üreme) organındır. Buna vajina denir. Erkek çocukların cinsiyet organına penis denir. ''

'' Vajina dıştan görebildiğimiz kadarıyla kızların vücuduna yapışık şekilde durur. Ama içeri doğru devam eder. Bu yüzden erkek çocuklarınınki gibi görülmez. ''


'' İçeriden karnına uzanan bu organlar, tıpkı mide, akciğer ya da bağırsaklar gibidir. Nasıl ki bu organlar görülemiyorsa, vajinanın içerdeki bölümü de görülmez. Bu organlar, büyüdüğün zaman çocuğunu büyütmeye ve doğumuna kadar korumaya yardımcı olacak ve zamanı geldiğinde de bebeğin dışarı çıkmasını sağlayacak yapıdadır.''

'' Vücudun içinde iki tane yumurta üreten yer vardır. Ancak bu yumurtalar bizim göremeyeceğimiz kadar küçüktür. Büyüdüğün zaman burası yumurta üretmeye başlayacak. ''

'' Bu yumurtalar istediğin zaman çocuğunun olmasını sağlayacak. ''

Soru: Bebek annenin karnına nasıl girer?

Cevap: '' Babanın vücudunda üretilen spermler, penis yardımıyla bir yolculuğa çıkarlar ve içlerinden bir tanesi annenin vücudunda bulunan yumurta hücresi ile birleşir. Bu birleşme sonucunda bebek oluşur ve büyümeye başlar. ''

'' Babanın vücudunda tahmin edemeyeceğim kadar çok sayıda (milyonlarca) sperm bulunur. Bu spermler babanın vücudundan çıktıktan sonra annede bulunun yumurtaya ulaşmak için hızla koşmaya başlarlar. Tabii ki en sağlıklısı ve en hızlı koşanı ilk önce yumurta ulaşır. ''

'' Yumurtaya ilk ulaşan spermi içine alan yumurta, hemen kapılarını diğer spermlere kapatır. Çünkü bebeğin olabilmesi için bir tane sperm yeterlidir. ''

'' Sonra spermle birleşen yumurta hızla büyümeye başlar. İşte bu bebeğin ilk halidir. Tıpkı senin gibi, benim gibi, kardeşinin ilk hali gibi. ''





Soru: ikiz bebek nasıl olur?

Cevap: '' Annede bulunan yumurta, kendisine ilk ulaşan spermi içine alır ve kapılarını kapatır. Çünkü bebeğin olabilmesi için bir tane sperm yeterlidir. Ancak, bazen aynı anda iki sperm yumurtaya girebilir. O zaman da ikiz bebek olur. ''

'' Eğer annedeki yumurtaya iki sperm girmişse, tek yumurta ikizi olan çocuklar dünyaya gelir. ''

'' Eğer annede bir yumurta yerine, iki yumurta oluşmuşsa ve bu iki yumurtaya farklı iki sperm girmişse, ayrı yumurta ikizi olan çocuklar dünyaya gelir. ''

Soru: Neden babamın vücudu benimkinden farklı?
Neden annemin vücudu benimkinden farklı?

Cevap: '' Anne ve babanın vücudu, senin vücudundan farklıdır. İnsanlar büyüdükçe vücutları da büyür ve genişler. Yaşın büyüdükçe senin de ellerin, ayakların ve vücudun büyüyecek, tıpkı annenin babanın vücudu gibi olacak. ''

'' Doğduğunda; kız ve erkek çocukların vücudu hemen hemen birbirinin aynısıdır. ''

'' Üç yaşında; kız ve erkek çocukların vücudu, doğdukları zamanki boylarının iki katıdır. Erkek çocuklar, kız çocuklara göre biraz daha uzundur. ''

'' On iki yaşına kadar; kızlar erkeklerden önce büyürler. Göğüsleri büyümeye, kalçaları genişlemeye başlar. Boyları çok hızlı bir şekilde büyür. Erkekler hala çocuk gibidir. Vücutları da tıpkı bir çocuğun vücudu gibidir. ''

'' On altı yaşında; kızların boyları hızlı bir şekilde büyümüştür. Hemen hemen annenin vücuduna benzer. Cinsiyet organları da, diğer organlar gibi büyümüştür. Cinsiyet organlarının etrafında ve koltuk altlarında kıllanma oluşmuştur. ''

'' Erkekler de hızlı büyümüştür. Bu yaşa kadar kızlarla aralarındaki boy ve kilo farkını kapatmış olurlar. Onların da cinsiyet organlarında ve koltuk altlarında kıllanma oluşmuştur. Erkeklerin, kızlardan farklı olarak bacaklarında, göğsünde, kollarında ve yüzünde de kıllanma vardır. ''

'' Yirmi bir yaşında; hem kızların, hem erkeklerin vücudu yetişkinlerle aynıdır. Bir çocuk yirmi bir yaşına geldiği zaman, annesi ve babasının vücudu gibi bir görünüme sahip olur. ''

Soru: Bebek annenin karnında canlı mıdır?
Bebek annenin karnında nasıl yasar?

Cevap: '' Evet. Bebek, anne karnında canlıdır. ''

'' Bebek, annenin karnında, içi su dolu bir torbanın içinde bulunur. Bu su sayesinde bebeğin vücudu zarar görmez. ''

Soru: Bebek annenin karnında yemek yer mi?
Bebek annenin karnında nasıl beslenir?

Cevap: '' Bebeğin anneye bağlandığı bir göbek kordonu vardır. Bu kordon sayesinde annenin yediği yiyecekler bebeğe de ulaşır. Böylece bebek annesi ile birlikte beslenir. ''

'' Anneler hamile olduklarında, bebeklerinin ve kendilerinin beslenmesine özen göstermelidir. ''

'' Hamilelikte bol vitaminli ve besleyici yiyeceklerin yenmesi gerekir. Bu yiyecekler bebeklerin çok hoşuna gider. ''

'' Et, tavuk, peynir, yoğurt, süt, sebze ve meyveler bebeklerin sağlıklı büyümesine yardımcı olur. ''

Soru: Bebek anne karnında nefes alabilir mi?
Bebek anne karnındaki suyun içinde nasıl nefes alabilir?

Cevap: '' Su içinde nefes alınamaz. Şu anda bizler ağzımızla nefes alıyoruz. Ağzımızdan aldığımız havayı (oksijen) akciğerlerimize gönderiyoruz Hava, buradan, vücudumuzun oksijene gereksinimi olan diğer bölgelerine, yani hücrelerimize gider. ''

'' Anne karnındaki bebek suyun içinde tabii ki ağzıyla nefes alamaz. O da kendisi için gerekli olan oksijeni göbek kordonu yoluyla anneden alır. ''

'' Bu dönemde annenin çok dikkatli olması gerekir. Bebeğinin bol oksijen alması için sigara içmemesi, havanın kirli olduğu ortamlarda bulunmaması gerekir.
Hatta sık sık temiz havada yürüyüş yapması çok yararlıdır. ''

Soru: Bu nedir (Göbek deligi)?

Cevap: '' Bu senin göbek deliğindir. Ancak bu delik kapalıdır ve açılamaz. ''

'' Sen annenin karnında iken, buradan çıkan bir kordon yardımıyla büyümeni sağlayan oksijeni ve besinleri alabiliyordun. ''

'' Doğduktan hemen sonra, artık bu kordona gereksinim duymadığın için doktor tarafından kesildi ve delik kapatıldı. Göbek deliği kapatmak bir oyun değildir ve bunu yalnızca doktorlar yapabilir. ''

Soru: Beni annem dünyaya getirdigine göre, babam ne ise yaradı?

Cevap: '' Babamın spermleri olmadığı sürece, annede bulunan yumurta hamile kalmak için yeterli değildir. Mutlaka babanın spermleri ile annenin yumurtasının bir araya gelmesi gerekir. ''


Soru: Anne babanın ne zaman çocukları olur?

Cevap: '' Anne ile baba bir çocuklarının ya da ikinci bir çocuklarının olması istedikleri zaman çocukları olur. Eğer anne baba çocukları olmasını istemezlerse olmaz. ''

Soru: Benim de çocugum olur mu?

Cevap: (kız çocuklar için)

'' Elbette olur. Ancak bunun için öncelikle büyümen gerekir. Bir bebeği taşıyabilmek ve dünyaya getirebilmek için yeterince ve olgunlaşmamıştır. ''

'' Ayrıca bir bebeğin sorumluluğunu alabilecek ve büyütebilecek duruma gelmen gerekir. Tıpkı annen gibi… ''

(erkek çocuklar için)

'' Elbette olur. Ancak bunun için öncelikle büyümen gerekir. Şu an senin vücudun bir bebeğinin olması için yeterince büyümemiş ve olgunlaşmamıştır. ''

'' Bir bebeğin oluşabilmesi için cinsiyet organlarında sperm üretilmeye başlanmış olması ve bir bebeğin sorumluluğunu alabilecek duruma gelmen gerekir. Tıpkı baban gibi… ''

Soru: insanlar neden evlenirler?
Evlilik ne demektir?

Cevap: '' Evlilik, bir kadın ve erkeğin birbirini çok sevip aynı evi paylaşmayı ve birlikte yaşamayı istemeleridir. Kısaca yaşamı paylaşma isteğidir. ''

'' Evlilik herkes için mutlu bir olaydır. Evlenenler bu mutluluklarını akrabalarıyla ve arkadaşlarıyla paylaşmak için özel bir tören yaparlar.Buna nikah ve düğün denir. ''

Soru: Babalar neden çocuk doguramazlar?
Neden babalar hamile olamazlar?

Cevap: '' Erkeklerin vücudunda bebeğin büyümesini ve gelişmesini sağlayan bir odacık olmadığı için hamile kalamazlar. Annenin karnında, bir bebeğin büyüyebileceği ve doğuma kadar yaşayabileceği özel bir oda vardır. Hatırlarsan sana daha önce anlatmıştım. Erkeklerin cinsiyet ve üreme organları dışarıda ve görünüyordu. Kızlarınki içerideydi ve görünmüyordu. İşte içeride ve bizim göremediğimiz yerde bebek doğuma kadar büyür. ''

Soru: Neden anne ile baba, birlikte aynı yatakta yatarlar?

Cevap: '' Anne ile baba birbirlerini çok sevdikleri ve evli oldukları için birlikte yatıp uyumak isterler. Nasıl ki aynı evi, sevgiyi, yaşamı ve çocuklarını paylaşıyorlarsa, aynı yatağı paylaşmaktan da çok mutlu olurlar. ''

Soru: Neden annem ve babam yatak odalarına girmeme izin vermiyorlar?

Cevap: '' Evde bazı odalar özel, bazı odalar geneldir. Anne babanın yatak odası ve senin yatak odan özeldir. Nasıl ki başka insanların eşyasını kullanamazsak veya kullanmak durumunda kaldığımızda izin istemek zorundaysak, bu odalara girerken de izin istemeliyiz. ''

'' Evde bulunan salon, oturma odası, mutfak, içeride kimse yoksa banyo ve tuvalet evde yaşayan herkese aittir. Buralara girerken izin istemeye gerek yoktur. ''

'' Anne babanın yatak odası ve senin odan özeldir. Bu odalara girerken izin istenmelidir. ''



Soru: Annemin vajinasını görebilir miyim?
Dogdugum yeri görebilir miyim?
Babamın penisini görebilir miyim?

Cevap: '' Üzgünüm, hayır. Çünkü vücudumuzdaki bazı organlar özeldir. Bu organları başkalarına göstermemiz doğru değildir. Anne babanın cinsiyet organları (vajina ve penis) ve annenin memeleri özeldir. Bunları herkese göstermek veya isimlerini söylemek gerekli değildir. Ayrıca insanların, bu organlarımıza dokunmasına ve bunlarla ilgili konuşmasına da izin vermemeliyiz. ''

'' Ancak yüzümüz, ellerimiz, ayaklarımız gibi organları başkalarına göstermemizde ve isimlerini söylememizde bir sakınca yoktur. ''

'' Hani sen bazı oyuncaklarını arkadaşların geldiğinde ortaya çıkarıp oynuyorsun, bazı oyuncaklarını göstermiyorsun ya, tıpkı onun gibi…'' (Tuzcuoğlu, 2004, ss.111-127)

Soru: Annelerin neden memeleri var, babaların neden memeleri yok?

Cevap: '' Çünkü anneler bebekleri besler. Bebekler doğduğunda annelerin memelerinde süt olur. Bebekler bu sütü içer ve büyür. ''

Soru: Neden senin de benim gibi pipin yok, anne?

Cevap: '' Çünkü sen erkesin ve ben de kadınım. Kadınların pipisi olmaz, erkeklerin pipisi olur. '' (Eğitimde Yansımalar, 2003, sf.22)













ANNE-BABANIN SIKLIKLA SORDUĞU SORULAR VE YANITLARI
Çevrede cinselliği çağrıştıran ve öğreten bu kadar yöntem varken (dergi, gazete, çok kanallı televizyon, bilgisayar, okul, arkadaş vb.), ben bunun önüne geçebilir miyim? Ne derecede geçebilirim?
Elbette bunun önüne geçebilirsiniz. Çocuklar özellikle küçük yaşlarda aileye ve aile bireylerine çok farklı bir şekilde güven duyarlar. Çocuğunuz cinsellikle ilgili soruları sormaya başladığı ilk andan itibaren onunla sağlıklı bir iletişim kurabilirseniz ve ona yaptığınız açıklamalar onu doyurucu olursa, diğer bütün olumsuz olabilecek etkilerin önüne geçebilirsiniz. Çünkü çocuğunuz öğrenmek istediği bütün soruları gelip sizden öğrenmeyi tercih edecektir. Unutmayın ki aranızdaki bu iletişimi sağlayacak çok büyük bir güç var: aile ve aile bağları (Tuzcuoğlu, ve Tuzcuoğlu, 200,;ss.71-72).
Çocuğuma, bilinçli bir anne olarak cinsel eğitim verirken, dikkat etmem gereken en önemli şey nedir?
Çocuğunuza cinsel eğitim verirken dikkat etmeniz gereken en önemli şey, doğal ve rahat olmak, bu rahatlığı davranışlarınızla ve mimiklerinizle de çocuğunuza aktarmak, konuyu ilginç ve hoş bir dille anlatmaktır. Bunları yaptıktan sonra gerisi kendiliğinden gelecektir (Tuzcuoğlu ve Tuzcuoğlu, 2003,ss.72-73).
Kendi inandıklarımı ve değerlerimi çocuğuma aktarmam ne kadar sağlıklı? Çocuğumun da kendine göre bir hayat felsefesi oluşturması daha iyi olmaz mı?
Elbette, çocuğunuz sizin uzantınız olmamalıdır. Sizden bağımsız bir şekilde ayaklarının sağlam yere basması ve kendine ait bir hayat görüşü olması önemlidir. Ancak şu unutulmamalıdır ki, çocuğun hayatı tanımasında, anlamasında ve kendi hayat yolunu belirlemesinde ailenin rolü çok büyüktür. Çünkü yaşamın temel taşları ailede atılır. Öncelikle kendi inançlarınızdan yola çıkarak aile değerlerinizi oluşturmanız gerekmektedir. Çünkü bir ailenin yapısı, değerleri ve misyonu, bir diğer aileye göre farklılıklar taşıyabilir. Sahip olduğunuz değerleri belirleyip bunların hangilerini çocuğunuza aktaracağınıza iyi karar verin. Gerçekten inandıklarınızı ve çocuğunuzun o değere sahip olması gerektiğini düşündüklerinizi çocuğunuza aktarmaktan çekinmeyin (Tuzcuoğlu ve Tuzcuoğlu, 2003,s.73).

Biz, eşimin akrabalarıyla aynı apartmanda yaşıyoruz. Kayın validem merdiven boşluğunda 4 yaşındaki kızımla, kayın biraderimin 5 yaşındaki oğlunu yakalamış. Kuzeni, kızımın pantolonunu aşağı indirmiş seyrediyormuş. Kayın validem hemen kızımı alıp eve getirdi ve çok kızdı. O günden sonra kayın biraderim ve karısı ile görüşmüyorum. Kayın validem "Bu kız şimdiden bunu yapıyorsa, ilerde daha kötü şeyler yapabilir. Bir an önce önlem almamız gerekir" diyor. Ne yapmalıyım?
Bunca olaydan sonra nasıl davranacağınızı kestirememeniz, aklınızın karışması anlayışla karşılanmalı. Gerçekten zor, acıklı ve bir o kadar da komik bir durum. Aslında hiçbirşey yapmak gerekmiyor; çünkü bu çocukların cinsel gelişim sürecinde gösterdikleri normal bir durumdur. Ancak akrabalarınızın bu tarz yaklaşımı devam ederse, aile içinde olumsuz bir şey olacak gibi görünüyor. Çocukların bu davranışının yalnızca meraktan kaynaklandığı unutulmamalıdır. Bu kadar abartılan ve akrabalar arasında dargınlıklara neden olan şey, aslında bir kutunun kapağını açıp, içindekilere bakmak kadar doğal bir durumdur. Merakları bittikten sonra zaten herşey yoluna girecektir. Ailedeki yaşanan dargınlıklar, bu tür şeyleri büyük bir namus meselesi yapma ve çocuklara bu tür yaklaşımlar onlara yarardan çok zarar verecektir. Çünkü çocuklar, tamamen masumca yaptıkları birşeyin, yetişkinler tarafından kötü algılanmasının nedenini bir türlü bulamazlar. Yaşadıkları bu çözümsüzlük de konuya daha fazla ilgi duymalarına neden olur (Tuzcuoğlu ve Tuzcuoğlu, 2003,ss.74-75).
Çocuğuma cinsel gelişimi ile ilgili bilgileri ne zaman vermeliyim?
Cinsel bilgileri çocuğunuza vermenin belli bir başlangıcı yoktur, ama genellikle 3 yaş civarında soru sormaya başlarlar. Çocuğunuzun soru sormasını bekleyin. Çocuklar konuşma problemini 3-4 yaş civarında hallederler ve genellikle bu yaşlardan sonra soru sormaya başlarlar. Aradan bir süre geçmesine rağmen çocuğunuz hala soru sormuyorsa dikkatli olmalı ve çocuğunuzu çok iyi gözlemlemelisiniz. Çünkü bu konuları başka yerlerden öğreniyor olabilir. Bu durumda uygun ortam yaratılarak bazı açıklamaların yapılması yararlı olur. Soru sormamasının iki nedeni olabilir: Birincisi size sormayı denemiştir, ama bu anlamda bir yakınlık görmemiştir. İkincisi, ihtiyacı olan bilgileri evde bulunan büyük çocuklardan, çevredeki dergilerden, televizyondan ya da başka kaynaklardan öğreniyor demektir (Tuzcuoğlu ve Tuzcuoğlu, 2003,s.77).
Çocuğumun sorduğu sorulara yanıt verirken ölçütüm ne olmalı? Sorulan soruları ne ölçüde yanıtlamalıyım?
En önemli ölçüt, çocuğunuzun yaşı olmalıdır. Çocuğunuz hangi yaşta ne kadar bilgi alabilecek, bunu çok iyi bilmeniz gerekmektedir. Çocuğunuzun merakını gidermeli ancak kafasını karıştırmamalısınız. Eğer sorduğu soruya o an yanıt vermek için kendinizi yeterli hissetmiyorsanız, "Sorduğun bu soruyu şu an sana nasıl açıklayacağımı bilemiyorum. Senin anlayacağın şekilde anlatmam için bana zaman ver, en kısa zamanda yanıtlayacağım" diyerek düşünme fırsatı yaratabilir, okuyabilir ya da bir uzmana danışabilirsiniz. Çocuklarda zaman kavramı oluşmamıştır, bu nedenle soruya yanıt vermek için aceleci olmakta yarar vardır (Tuzcuoğlu ve Tuzcuoğlu, 2003,s.78).
Çocuğumun başk açocuklarla cinsellik konusu konuşması sakıncalı mıdır?
Evet sakıncalıdır. Çünkü diğer çocukların ne derece sağlıklı bilgi sahibi olduğunu bilemeyiz. Ona bilgi verirken, bazı konuların çok özel olduğunu, bu nedenle bu konular hakkında herkesle konuşmamak gerektiğini söylemeliyiz. Çocuğunuza, herhangi bir sorusu veya sorunu olduğu zaman, bu mutlaka ailesiyle paylaşması gerektiğini, kendisi için en yararlı olanın bu olduğunu öğretin (Tuzcuoğlu ve Tuzcuoğlu 2003,s.78).
Cinsellik ve üreme konusunda bilgi sahibi olan çocuk, bunu arkadaş ve kardeşleriyle uygulamaya kalkar mı?
Genellikle hayır. Belki kısa süreli olarak taklit edebilir ama bir zararı yoktur. Zaten bir yetişkin kadar hormonları gelişmemiştir. Bu yüzden bildiklerini oyunlarla geliştireceklerdir. Ancak tepki verilirse, çocuk oyunları artırabilir (Tuzcuoğlu ve Tuzcuoğlu, 2003,s.79).
Cinsel eğitim hakkında bilgi sahibi olmak çocuğa zarar verir mi?
Evet. Her konuda olduğu gibi cinsel gelişim hakkında da bilgi sahibi olmamak, çocuğunuzun yanlış bilgilere açık olmasına ve korunmasız kalmasına neden olacaktır. Unutulmamalıdır ki; eksik bilgi yoktur, yanlış bilgi vardır. Çocuk gereksinimi olan bilgiyi mutlaka başka kanallardan alacaktır. Bu durumda, aldığı bilgilerin düzeyi ve çocuğun yaşına uygun olup olmadığı kontrol edilemez (Tuzcuoğlu ve Tuzcuoğlu, 2003,s.79).

Çocuğa cinsel eğitimi anne baba yerine öğretmenleri verse daha iyi olmaz mı?
Cinsel eğitimi sadece anne baba vermeli ya da sadece öğretmen vermeli diye bir kural yoktur. Önemli olan çocukla ilgili olan herkesin işbirlikçi bir şekilde davranmasıdır. Çocuğunuz merak ettiği bir soruyu evde de sorabilir, okulda da sorabilir (Tuzcuoğlu ve Tuzcuoğlu, 2003,s.81).
Cinsel eğitimi kız çocuğuna anne, erkek çocuğuna baba verse daha iyi olmaz mı?
Böyle bir yaklaşım hatalıdır Çocuğunuz soruyu kime sormuşsa o ebeveynin yanıt vermesi ya da birlikte yanıt verilmesi daha uygundur. Önemli olan, konunun doğal seyri içinde, çocuğun fazla ilgisini çekmeden eğitim vermektir. Çocuğunuz yalnızca kendi cinsiyeti ile ilgili bilgileri değil, kız ve erkek cinsiyetini birlikte merak edecektir. Ergenliğe doğru, kız çocuğa annenin, erkek çocuğa babanın kendi yaşamlarından örnekler vererek bilgilendirmesi daha yararlı olabilir (Tuzcuoğlu ve Tuzcuoğlu, 2003,s.81).
Çocuğuma, toplumda ve televizyonda artık sıkça karşılaştığımız farklı yapıda kimselerin (ne kadın, ne erkek) bulunduğunu söylemeli miyim?
Evet. Toplumda kadın ve erkek cinsiyeti vardır fakat çeşitli sebeplerden dolayı (öğrenme, fizyolojik, sosyolojik, ruhsal nedenler vb.), bazı kişilerin sahip farklı cinsiyet sahip oldukları ya da görünen cinsiyetlerinin özelliklerini taşımadıkları görülür. Toplumda farklı kimselerin de bulunduğu çocuğa anlatılmalıdır. Çocuk, böylece bu konuda bilgi sahibi olacaktır ve bu tür kişilerle karşılaştığında hazırlıklı olacaktır. Özellikle travesti ve homoseksüel diye adlandırılan kişiler, çevresindeki kişilerden farklı davrandıkları ve giyindikleri için daha çok dikkatini çekecektir (Tuzcuoğlu ve Tuzcuoğlu, 2003,s.83).
Çocuğumun yatak odamızda (veya yatağımızda) bizimle birlikte uyumasına izin vermeli miyim?
Hayır. Çocuğunuz mutlaka kendi yatağında ve odasında uyumalıdır. Ara sıra alışkanlık yapmayacak ölçüde yatağınıza gelmesine izin verebilirsiniz, böylece tekrar yatağına dönmesini sağlayabilirsiniz, ancak bu konu her zaman sınırları zorlayacak bir cazibeye sahiptir. Hastalık, bir yakını kaybetme, üzücü veya korku verici bir olay sonrasında bu konuda daha hoşgörülü olabilirsiniz. Ancak çocuğunuz kesinlikle kendi odasının ve sizin odanızın özel olduğunu bilmeli, başkalarının odasına girerken izin alınması gerektiği bilincini geliştirmelidir (Tuzcuoğlu ve Tuzcuoğlu, 2003,s.83). Böylece çocuğunuzun sizin odanıza zamansız ve kapıyı çalmadan girmesini de engellemiş olursunuz.
Çocuğumla birlikte banyoya girmem sakınca yaratır mı?
Genellikle 3 yaşına kadar çocuklar, anne babanın çıplaklığını çok fazla önemsemeyebilirler. 4-5 yaşından itibaren bunun farkına varacaktır. Bu nedenle çocuk bu yaşlara geldiğinde anne babanın bir miktar örtünmesinde fayda vardır. Yetişkin vücudu ile kendi vücut ölçülerini karşılaştıran çocuğun kafasında yanıtlaması zor sorular oluşabilir. Anne babanın mahremiyeti kadar, çocuğun da mahremiyetine saygı duyulmalı ve bu mahremiyete uygun davranılmalıdır. Çocukla konuşurken, vücudumuzda bulunan özel organlar olduğu ve bu oranları başkalarına göstermenin uygun olmadığı vurgulanmalıdır (Tuzcuoğlu ve Tuzcuoğlu, 2003,s.85).
Ben eşimden boşandım. Annesi babası boşanan çocuklarda cinsel kimlik gelişiminde bir sorun yaşanır mı?
Boşanma olayı sadece cinsel kimlik oluşumu konusunda değil, her alanda çocuğu etkileyen olumsuz bir olaydır. Ancak annesi babası birlikte olan çocukların da cinsel kimlik oluşumu konusunda olumsuz durumlar yaşanabilmektedir. Çocuğun cinsel kimliğinin sağlıklı bir şekilde gelişebilmesi için çevresinde uygun model alabileceği bir yetişkinin bulunması önemlidir. Anne modelinin olmadığı durumlarda hala, teyze vb. gibi; baba modelinin olmadığı durumlarda ise amca, dayı vb. gibi yetişkinlerden yardım alınabilir. Sadece boşanmada değil, annenin ya da babanın vefat etmesi veya birinin uzakta çalışması durumunda da çocuk için risk olabilir. En sağlıklısı çocukların anne babası ile birlikte olmaları, sağlıklı iletişim kurabilmeleri ve her iki cinsi de tanımalarıdır (Tuzcuoğlu ve Tuzcuoğlu 2003,s.86).
Ailece TV seyrederken hiç beklemediğimiz bir anda çocuk için zararlı olabilecek (ya da yaşına uygun olmayan) sahneler çıkıveriyor. Bu durumda yapmamız gerekenler nelerdir?
Çoğu ailenin tek eğlence aracının televizyon olması beraberinde bazı tehlikeleri de getirmektedir. Sabahtan akşama kadar açık bir televizyonda, elbette çocuk için zararlı sahneler görme olasılığı da fazladır. Filmleri önceden izleme şansımız olmayabilir. Özellikle çok kanallı TV'lerin olduğu ülkemizde böyle bir durumla karşılaşma olasılığı fazladır. Birden bire ortaya çıkan erotik sahneler karşısında ailelerin sıklıkla gösterdiği tavır hemen kanal değiştirmektir. Kanal değiştirmek yanlıştır. Zaten çocuğunuz göreceği kadarını görmüştür. Artık çocuğunuz kanal değiştirme sonucunda şu davranışları gösterebilir:
" Konuya daha fazla ilgi duymaya başlar, filmin ayrıntılarını ve devamını öğrenmek için özel bir çaba harcayabilir.
" TV'de gördüğü sahnelere anne babanın aşırı tepki göstermesinin nedenini araştırmak için konuya daha fazla ilgi gösterebilir, hatta sonucunu merak edip uygulamaya kalkışabilir.
" Anne babanın yöntemini benimseyip cinselliği kötü, onaylanamaz ve zararlı olarak algılayabilir ve cinselliğe karşı tavır alabilir (Tuzcuoğlu ve Tuzcuoğlu, 2003,ss.87-88).
Televizyon izleme konusunda ailenin gösterebileceği en önemli tutum, bilinçli bir izleyici olmak ve izlenecek programları önceden belirlemektir. Diğer zamanlarda ise TV kapalı tutulmalıdır. Aldığınız tüm önlemlere rağmen çocuğunuz erotik sahneyi izlemek durumunda kalmışsa, izlemesini engellemeyin ve bu tarz görüntüleri onaylamadığınızı ve doğru olmadığını (izlediğiniz sahnenin içeriğine göre) vurgulayın. Kanal değiştirmek, çocuğun kafasını başka yöne çevirmek, ilgisini başka alanlara çekmeye çalışmak yanlıştır (Tuzcuoğlu ve Tuzcuoğlu, 2003,s.88).

Çocuğum için ideal sünnet yaşı kaçtır?
İdeal sünnet yaşı, ya doğumla birlikte gerçekleştirilen ya da 6-7 yaş dolaylarında yapılandır. Çocuk 2 yaşındayken sünnet olması söz konusu olsa ve bu durum yanında konuşulsa, bir kaygı duymaz. Ancak sünnet sırasında acıya tepki gösterir. 5 yaşındaki bir çocuk için ise sünnet, başlı başına bir kaygı kaynağıdır. Çocuk acısını düşünmez; cinsel organı kopartılıp atıldığında, kendini güçsüz, kuvvetsiz düşünür. Bunu kendisine verilen bir ceza olarak algılayabilir. Sünnet aynı zamanda "Sosyolojik bir tören" özelliğinde olduğu için, çoğu aile, doğumda sünnet uygulamasını hayata geçirememiştir. Ancak, bu pratik ve sağlıklı yöntem giderek topluma yerleşmektedir (Yavuzer, 2003,s.81).
KAYNAKÇA
Ar-el Eğitim Kurumları. (Aralık 2003). Eğitimde Yansımalar, 15.
Atkınson ve Atkınson. (2002). Psikolojiye Giriş. Ankara: Arkadaş
Yayınevi, 2.Basım.
Aydın, N.H.B. (2004). Çocuk Ruh Sağlığı. İstanbul: Morga Kültür
Yayınları. Bakırcıoğlu , R. (2002). Çocukta Ruh Sağlığı ve Uyum Bozuklukları. Ankara:Anı :Yayınları.
Bayhan, P. ve Artan, İ. (2004). Çocuk Gelişim ve Eğitimi. İstanbul: Morga
Yayınları.
Başar,H.A. (2003). Gelişim Psikolojisi. İstanbul: Morpa Yayınları
Binbaşıoğlu, C. (1990). Gelişim Psikolojisi. Ankara: Kadıoğlu Matbaası, 5.
Baskı.
Cüceloğlu,D. (1998). İnsan ve Davranışı. İstanbul: Remzi Kitabevi, 8.
Basım.
Ersanlı, K. (1999). Ben Olmak İstiyorum. Samsun:Biz Ajans, 3. Basım.
Eyre,L. Ve R. (1998). Çocuğuma cinselliği Nasıl Anlatırım? (Çev:A.
Kayaş). İstanbul: BeyazYayınları.
Freud,S. (2002). Drei Abhandlungenzur Sexvaltheorie. 1905'ten
Özdeş,A.A.(2001). Cinsiyet Üzerine. İstanbul:Say Yayınları, 10. Basım
Gençtan, E.(2002) Psikanaliz ve Sonrası. İstanbul: Metis Yayınları
Güngöe,A. (2003). Gelişim ve Öğrenme(Ed:A. Ulusoy). Ankara:Anı
Yayıncılık, 5. Basım.


İnsan Kaynağını Geliştirme Vakfı. (20002)Cinsel Sağlık
Eğitimi.İstanbul:Uygun Yayınları.
Karahan, T.F., Sardoğan, M.E.(2004), Psikolojik Danışma ve Psikoterapide
Kuramlar, Samsun: Deniz Kültür Yayınları.
Oktaylar, H. C. (2006). KPSS Eğitim Blimleri. Ankara: Yargı Yayıonevi.
Öztürk, M. O. (2002). Ruh Sağlığı ve Bozuklukları. Ankara: Nobel Tıp
Kitabevi, 9. Baskı. Renshaw, D.C., Fairweather, W.E. (1984.), Sex
Talk for a Safe Child, Chicago: American Medical Association,
Sigmund, F. (1967). Cinsiyet ve Psikanaliz. (Çev. S. Hilay). İstanbul: Varlık
Yayınevi'nden;
Binbaşıoğlu, C. (1990). Gelişim Psikolojisi. Ankara: Kadıoğlu Matbaası, 5.
Baskı.
Taneli, N. ve taneli, B. (2005). Bir Çocuk Yetişiyor. İzmir: izmir Güven
Kitabevi.
Tuzcuoğlu, N. ve Tuzcuoğlu, S. (2003). Çocuğun Cinsel Eğitimi. İstanbul:
Morga Kültür Yayınları.
Uçar, H. (Tarihsiz). Çocukların Cinsel Eğitimi ve Bazı Cinsel Sorunlar.
İstanbul: Mert Yayıncılık.
Yavuzer, H. (2003). Çocuğu Tanımak ve Anlamak. İstanbul: Remzi
Kitabevi.
Yavuzer, H.(1999), Ana- Baba Okulu, İstanbul: Remzi Kitabevi.
Makale: Eğitimde Yansımlar Sempozyumu, Aralık-2003.


Yörükoğlu, A. (1988). Çocuk Ruh Sağlığı. Ankara: Türkiye İş Bankası
Kültür Yayınları, 14. Baskı.
http://www.anasınıfı.com
http:// www.bebeğim.com
http:// www.eğitim.com
http://www.egitimhane.com
http://www.eskiweb.ksu.edu.tr
http://www.parenting-ga.com
http://www.radikal.com,
http://www.tip2000.com
http://www.turkforumuz.biz
http://www.tip2000.com




























Sınav İçin Soru
1)Aşağıdaki anne-baba tutumlarında yetişen çocuklardan hangisinin cinsel tacize uğrama ihtimali daha fazladır?
A) Demokratik anne-baba tutumu
B) Otoriter anne-baba tutumu
C) İlgisiz anne-baba tutumu *
D) Koruyucu anne-baba tutumu
E) Tutarsız anne-baba tutumu

2)Aşağıdakilerden hangisi çocukların cinsel sorularını yanıtlamakta en uygun yöntem olan Basamak Basamak İlerleme Yönteminin basamaklarından biri değildir?
A) Konu nedir? Neden?
B) Konu içeriği
C) Konunun uygunluğu *
D) Bilgi düzeyi
E) Uygun yanıt

3)Çocuğun temel cinsellik sorularını sormaya başladığı dönem hangi yaş aralığındadır?
A) 0-1 Yaş
B) 1-4 Yaş
C) 3-4 Yaş
D) 3-6 Yaş*
E) 6-12 Yaş

Hiç yorum yok: