8 Mayıs 2008 Perşembe

Ergenlik dönemi kimlik Problemleri GİRİŞ

Uploaded on authorSTREAM by  aqses


ERGENLİK ÇAĞI VE ÖZELLİKLERİ

'Ergen' sözcüğü Batı literatüründeki 'adolescent' karşılığı olarak kullanılmıştır. Latince'de büyümek, olgunlaşmak anlamında kullanılan 'adolescere' fiilinin kökünden gelmekte olan bu sözcük, yapısı gereği bir durumu değil, bir süreci belirtmektedir; günümüzde, bireyde gözlenebilen hızlı ve sürekli bir gelişme evresi olarak da tanımlanabilmektedir.
Ergenlik dönemi, biyolojik, psikolojik, zihinsel ve sosyal açıdan bir gelişme ve olgunlaşmanın yer aldığı çocukluktan erişkinliğe geçiş dönemidir.
Başka bir tanıma göre ergenlik çağı, kişinin benzerliğine arama, geleceğe dönük kararlar verme ve seçimler yapma dönemidir.
Ergenin gelişim ve olgunluğu genellikle devam ede gelen bir süreçtir. Her bir evre kendinden önce gelene dayanmaktadır.
" Ortalama olarak kızların erkeklere oranla iki yıl kadar önce olgunlaşmaları nedeniyle, gençlik dönemindeki yaş sınırlarında, cinsler arasında belirgin bir farklılık görülür. Aynı zamanda gençlik, çocukluktan yetişkinliğe uzanan bütün ve tek bir çağ olmakla birlikte, kendi içinde de, kesin sınırlarla ayrılmayan ancak bazı özelliklerle belirlenen evrelere sahiptir. Bunlar;
" Başlangıç dönemi (kızlarda 11-13, erkeklerde 12-14),
" Orta dönem (kızlarda 13-15,erkeklerde 14-16),
" Son dönemdir (kızlarda 15-17, erkeklerde 16-18).
Başlangıç dönemi, erinlik (buluğ) dönemi olarak da adlandırılabilir. Erinlik dönemi, cinsel organların olgunlaştıkları sırada oldukça kısa süren fizyolojik değişiklikler evresi olarak görülür. Bu evre kızlarda altı ayı biraz aşarken, erkeklerde iki yıl, hatta daha fazla sürebilir. Erinlik döneminde birey, kendi bedeninde olagelen değişikliklerin farkındadır. Kendisi için yeni olan bir takım duygular içindedir.(Yavuzer,92)


Erkekler ve Kızlar Ergenlik Çağını Farklı Şekilde Yaşarlar:

Kızlar için ergenlik karışık duygular ve huzursuzluk dönemidir. Erkekler için ise ergenlik büyüme heyecanı ve bağımsızlığını kazanmak demektir. Aradaki bu farklılığın nedenleri arasında toplumsal yaklaşımlar ve fiziksel değişimlerdeki farklılıklar gösterilebilir.

Çocukluk dönemini geride bırakmak ve ergenlik çağına girmek fiziksel olarak büyümenin ve cinsel olarak aktif olmaya başlamanın işaretidir ve toplum iki cins arasında farklı yaklaşımlar ve davranışlar sergiler.


Kızlar

Pek çok genç kız yeni gelişmeye başlayan vücutları ve bırakmak zorunda kaldıkları çocukluk dönemleri için karışık duygular yaşarlar, özellikle de göğüslerinin büyümesi ve regl görmeye başlamaları kararsızlık içinde geçen bir süreçtir. Örneğin bir çok genç kız önce regl görmeyi heyecanla beklerken, ilk aybaşlarından sonra pişmanlık hissederler.

Diğer taraftan çocukluk dönemini bırakmak ve kadın olmaya başlamak fikri bir çok genç kız için korkutucudur. Öyle ki ergenlik onları istemedikleri bir sürece sürükler. Fakat neden genç kızlar ergenlik konusunda karışık duygular ve rahatsızlık yaşarlarken erkekler daha pozitif bir süreç yaşarlar? Bu soruya iki cevap verilebilir. Birincisi kızlar vücutları hakkında yeterince bilgiye sahip değildir ve ikincisi ergenlik çağı kadın cinselliği ile bağdaştırılır. Bu iki sebebin birleşimi genç kızlar için ergenlik çağını yaşanması zor bir süreç haline getirir




Erkekler

Ergenlik çağı erkek çocukları üzerinde de toplumsal yargılamalara yol açar. Fakat genelde daha pozitif bir yaklaşım içindedir. Ergenlik erkekleşmekle, büyümekle ve cinsellik ile birleştirilir, toplumsal olarak ödüllendirilir. Buluğ çağında gönderilen bu mesajlar kızların ve erkeklerin kendilerine olan güvenini etkiler. Erkekler fiziksel olarak ne kadar gelişirlerse o kadar takdir ve ilgi kazandıklarını görürler dolayısıyla buluğ çağı onlar için daha pozitif bir tecrübedir. Kızlara kıyasla erkekler bu süreçte yeteneklerinden, iradelerinden ve vücutlarından daha memnundurlar. Ayrıca toplumsal olarak erkeklerin cinselliği kızlarınki gibi fazla negatif yargılar taşımaz. Mastürbasyon dışında cinsellik erkekler için, kirli, tehlikeli yada tabu değildir, aksine büyümek, erkekleşmek ve gurur demektir.

Elbetteki erkekler de bazı değişimlerden geçer, örneğin seslerinin değişmesi, tıraş olmaya başlaması, ilk boşalma, vs gibi. Fakat bunların hemen hepsi büyümenin ve bir şeyleri başarmış olmanın getirdiği gurur duygusu ile yaşanır. Ve çoğu kez erkekler bu süreci yaşamak için heyecanla beklerler. Aileler de bu süreçte erkek çocuklarına daha destekleyici yaklaşır, örneğin kendi kararlarını almalarında, istediklerini yapmalarında daha fazla özgürlük verirler, anne ve babalar çeşitli öneriler ve yardımlar ile destek olurlar. örneğin babalar çocuklarının tıraş olmasına yardım eder ve role model oluşturur.

Çoğu genç erkek vücutlarını pozitif olarak değerlendirirler ve kızlar gibi üzerinde fazla yoğunlaşmazlar. Örneğin kendilerini tanıtmaları istendiğinde zekalarından, nelerden hoşlandıklarından, başarılarından yada hedeflerinden, spor aktivitelerinden bahsetmeyi tercih ederler. Öyle ki vücutları ve kendileri arasında tam bir bütünlük hissi yaşarlar, vücutları ayrı bir varlık olarak belirmez. Bir çok genç erkek kendilerini iyi hissedince yakışıklı göründüklerini ve olayın sadece nasıl hissettikleri ile ilgili olduğunu düşünürken bir çok genç kız tam tersi olarak vücutları yüzünden kendilerini kötü hissettiklerini ve dış görünümlerinin nasıl hissettiklerini belirleyen en önemli kavram olduğunu vurgular.
Elbetteki erkeklerinde ergenlik döneminde yaşadığı sorunlar vardır. Örneğin geç gelişen yada fiziksel olarak küçük kalan, çocuksu görünen erkekler arkadaş gurupları içinde alay konusu olmaktan kaçamazlar. Fakat bu her zaman kesin bir gerçek değildir, öyle ki kısa boylu yada bebeksi görünen pek çok erkek sporda yada farklı alanlarda gösterdikleri başarılar ile arkadaşları arasında saygı kazanmış ve kendilerine güven duyarak ergenlik çağını olumlu bir şekilde geçirmeyi başarabilir. Burda önemli olan nokta erkeklerin kendilerini bir konuda başarılı olarak gösterebilmelerinde yatar. Sonuç olarak genç kızlar ve erkekler ergenlik çağını farklı yaşar ve maalesef bu süreç özellikle kızlar için kirlilik, tehlike, utanç ve huzursuz bir süreç olarak yaşanırken erkekler toplumsal ve ailesel destek sonucunda çok daha pozitif bir şekilde atlatırlar(Alper,2007)


ERGENLİKTE GELİŞİM GÖREVLERİ
1. Bedensel özelliklerini kabul etmek ve bedeni olumlu kullanmak
2. Cinsel rolünü kabul etme ve bu role uygun davranışlar geliştirme
3. Her cinsten yaşıtlarıyla yeni ve daha olgun ilişkiler kurmak
4. Ana-babadan ve diğer yetişkinlerden duygusal bağımsızlığı gerçekleştirme, kendisi ile ilgili önemli karalar verebilme.
5. Meslek seçimi için gerekli ön hazırlıkları yapma ve kendisine en uygun olan mesleği seçebilme
6. Evliliğe ve aile yaşamına hazırlanma
Ergenin bu gelişim görevlerini yerine getirebilmesi için daha önceki yılların gelişim görevlerini zamanında tamamlaması ve fizyolojik gelişimi açısından yaşına uygun bir olgunluk düzeyine erişmiş olması gerekmektedir.
Gelişim çağına özgü gelişim görevlerinin zamanında yerine getirilmesi kişinin çevresi ile uyumlu bir ilişki kurmasına, başarılamayan her gelişim görevi ise kişiliğin uyumunda bir soruna ve güvensizlik durumunun oluşmasına neden olmaktadır.
Gelişim görevlerinin zamanında başarılmasına kişinin kendine duyduğu güven ve saygı, bunun yanında sosyal çevrenin kişiye sunacağı güven ve ön yaşantıların çeşitliliği önemlidir.



ERGENLİKTE GELİŞİM DÖNEMLERİ VE ÖZELLİKLERİ

BEDENSEL GELİŞİM

Ergenlik, biyolojik değişmeyle başlar. Bedensel, zihinsel ve ruhsal gelişmeyle son bulur. Ergenliğin başlangıcının en belirgin habercisi boy uzamasıdır. Erkekler doğduğunda kızlara oranla biraz daha uzundurlar. Kızlar ergenlik dönemine daha erken girdikleri için birkaç yıl bu avantajı kaybederler. Ancak ergenliğin orta ve son dönemlerine doğru yeniden kazandığı bu avantajı yaşam boyu sürdürür.
Ağırlık ve boy gelişimleri karşılaştırıldığında, ağırlık artışı, boy uzamasına paralel bir gelişim izler. Ağırlık artışı, kas ve kemiklerin büyümesiyle gerçekleşir. Erinlik dönemindeki iskelet yapısında 350 kemik vardır. Erişkinlikte ise bu kemik sayısı 206'ya düşer. Kemikleşme olgusu ergenlik yılları boyunca olgunlaşmaya kadar sürer. Yapılan çalışmalar kemikleşme derecesinin beslenmeyle yakından ilgili olduğunu göstermiştir.
Beden şekli ve oranlarındaki önemli değişiklikler, ergenlik dönemindeki fiziksel büyümenin karakteristiğidir.
15 yaşındaki ergen, bazı gelişim faktörlerini tanıyabilmekte ve bunların insanlar arası ilişkilerdeki etkisini bilmektedir. Örneğin kısa yada çok uzun boylu olmak, çok şişman yada çok zayıf olmak, ergenin grup içindeki statüsünü ve arkadaş ilişkilerini etkileyen önemli bir faktör olabilir.

Kısaca bu dönemdeki fiziksel gelişime bakıldığında;
" Hipofiz bezinden salgılanan hormonlar, erkeklerde testisleri, kızlarda yumurtaları harekete geçirir. Testesteron ve progesteron hormonları böylece salgılanmaya başlar.
" Kan kimyasının değişimi ile kızlarda göğüsler belirir, kıllanma başlar. Erkeklerde ise ses değişir ve kıllanma başlar.
" Bazen yüzdeki sivilceler ergenin en önemli sorunu haline gelir. Bunun sadece ergenlikte olduğu, bu dönemde yağ ve ter bezlerinin daha çok çalıştığı anlatılmalıdır. Temizliğin çok önemli olduğu, bol su ve sabun kullanımının önemi vurgulanmalıdır.
" Ortak olarak her iki cinste de hızlı bir büyüme olur. Önce burun daha sonra kulaklar büyür. Orantısız, anormal bir görünüm ortaya çıkar. Orantısızlıklar sakarlığın da ortaya çıkmasına neden olur. Ergene, bu çirkinlik döneminin bir iki yıl süreceği ve orantı sağlandıktan sonra güzel bir genç kız yada erkek olacağı söylenmelidir.

BİLİŞSEL GELİŞİM

" Ezber yeteneği aritmetik yeteneğinden daha önce doruk noktaya ulaşmaktadır.
" Sözel bilgilerin gelişmesi muhakemeden önce gelişmektedir.
" Kavramsal yetenek ve karmaşık zihinsel yetenek daha sonra gelişmektedir.
" Ancak sözel yetenek orta yaşlara kadar sürmekte, matematik ise daha erken dönemde doruk noktaya ulaşmaktadır.


DUYGUSAL GELİŞİM

Ergenin duygusal dünyasında bazı çelişkiler dikkatimizi çeker. Yalnızlıktan duyulan hazzın yanı sıra, bir gruba katılma özlemi, yetişkini hor görme ama ona dayanma, endişe ve umutsuzluğa karşın geleceğe coşkuyla yöneliş, bu evrenin belirgin çelişkili duyguları arasında sayılabilir.
Ergenin duygusal tepkilerini etkileyen başlıca faktörler sağlık durumu, zeka düzeyi, cinsiyet, okul başarısı ve sosyal kabul düzeyidir. Özellikle sağlık koşuluyla duygusal tepkiler arasında önemli bir ilişki vardır. Kötü sağlık koşulları bünyeyi aşırı duygusal kılabilir.
Bu dönemde duygular ergenin tüm yaşamında etkili olurlar. Küçük bir kırıklık ergenin yakın çevresindeki ilişkilerini doğrudan etkiler. Duyguların şiddetlenmesi sonucu, gerginliğin doğurduğu belirli alışkanlıklar görülür. Bu alışkanlıklardan en yaygın olanı, iyi uyum sağlayamayanlarda görülen tırnak yeme alışkanlığıdır. Gerginlik azaldıkça ve genç dış görünüşüne önem vermeye başladıkça, tırnak yemede de belirgin bir azalma görülür.





Ergenlik Döneminde En Sık Rastlanan Heyecan Biçimleri

KORKU: Ergenler için özellikle bilinmeyen şeyler korkunun doğmasına temel nedendir. Ergenin ilgilendiği faaliyetlerin sonucunu kestirememesi de korkuya neden olabilir.
ENDİŞE: Gerçek nedenden çok, hayali nedenlerden oluşan korku tipleridir. Korkulan durumun zihinsel düzeyde prova edilerek yinelenmesi, endişenin en büyük karakteristiğidir.
Cinsel olgunlukla birlikte, endişelerin de farklılık gösterdiği dikkatimizi çeker. Orta ve lise öğrencileri özellikle çeşitli okul sorunları hakkında endişe duyarlar. Dış görünüş ve arkadaşları arasında popüler olmama, endişe yaratan diğer konulardır.
ÖFKE: Ergenlik döneminde öfkeye neden olan uyarımlar genellikle sosyal kaynaklıdır. Ergeni öfkelendiren konular şunlardır:
" Alay edildiğinde, gülünç düşürüldüğünde
" Tenkit edildiğinde, azarlandığında
" Haksız yere cezalandırıldığında
" İnsanlar ona hükmetmeye başladığında
" İşleri ters gittiğinde
" Özel eşyaları, kardeşleri ya da ana babası tarafından habersizce alındığında gençler öfkelenir.
SEVGİ: Ergenlikte sevgi, hoş ilişkiler kurabilen, kendini seven ve güven veren kişilere yönelmiştir. Aile üyeleriyle olan bağı azalmış ve arkadaşlarıyla olan bağı artmıştır. Ergenin sevdiği kişi adedi azdır. Bu nedenle sevgisi çok kuvvetlidir. Karşı cinse delicesine aşık olma, kısa süre sonra bu duyguyu yitirme sıkça görülen olaylardır.

Ergenin duygusal dünyasında bazı çelişkiler dikkati çeker:
" Yalnızlıktan duyulan hazzın yanı sıra,bir gruba katılma özlemi,
" Endişe(anksiyete) ve uyumsuzluğa karşın geleceğe coşkuyla yöneliş
" Bu dönemde çevresinin istediği biçimde davranmak ve kontrol altında tuttuğu duyguları gizlemek için ergen içine kapanabilir.


ERGENLİK DÖNEMİNDE YÜKSEK DUYGUSALLIĞIN NEDENLERİ

" Ergen çocukluk dönemindeki alışkanlık ve fikirlerinin artık kendisi için yetersiz olduğunu görür. Duygusal gerginlik, yerleşmiş olan bu alışkanlıkların yerlerine yenilerinin kazanılması sonucunda ortaya çıkar.
" Ergenin kontrol altında tuttuğu duyguları,çoğunlukla sosyal grup tarafından hoş karşılanmayan korku,öfke ve kıskançlık gibi duygulardır.
" Kuşaklar arasındaki farklı duyuş ve düşünüş nedeniyle ana-baba ve ergen arasında yeterli düzeyde dostça bir ilişki kurulmamaktadır. Bunun sonucu olarak da, davranışlarından dolayı kendine çocuk muamelesi yapılan ergen, yer yer isyan etmektedir.
" Aile içindeki duygusal ve sosyal etkileşim açısından başarılı bir çocukluk dönemi geçiren birey, ergenlik dönemi sorunlarını daha kolaylıkla çözebilir. Çocukluk yıllarında çocuklarıyla arkadaşça bir diyalog kurmayı başaran anne ve babalar, bu diyalogu ergenlik döneminde de sürdürmekte, genç için gerekli olan rehberlik işlevini yerine getirmiş olurlar.
" Sosyal baskıyla oluşturulan güvensizlik ve şüphecilik duyguları yerine, gence bir kişiliğe sahip olduğu hissettirilmeli işinde ve sosyal yaşamında arzularını, yetenek ve gereksinimlerine uygun bir biçimde gerçekleştirebilmesine yardım edilmelidir.
" Yeni bir çevreye uyum her yaşta zor olmakla beraber ergenlik döneminde uyumun daha da güçleştiği görülür. Bunun başlıca nedeni,ergenden kısa bir süre içinde bir çok yeni çevreye uyum göstermesinin beklenmesidir.



RUHSAL GELİŞİM

Ergenlik Çağı Ruhsal Özellikleri:

Ergenlikte ilkokul çağındaki dengeli uyumlu çocuğun yerine oldukça tedirgin, kuruntulu, güç beğenen ve çabuk tepki gösteren bir ergen gelir.
" Duygular çok çabuk iniş çıkışlar gösterir. Çok çabuk sevinir. Çok çabuk üzülür.
" Aniden sinirlenir .
" Tepkileri önceden kestirilemez.
" Derslere ilgisi azalabilir.
" Çalışma düzeni bozulabilir.
" Bencilleşebilir.
" İstekleri artar.
" Asi olur konan yasakları saçma bulur. Akşamları eve geliş saatini saçma bulur.
" Kendine tanınan hakları az bulur.
" Gürültülü müziğe bayılırlar.
" Süse ve giyime düşkünlük gösterirler.
" Genç kızlar ayna başında saatler geçirir. Bir sivilceyle saatlerce uğraşır.
" Erkekler boyasız ayakkabılarına bakmazlar saçlarını uzatır ve devamlı tarar tararlar.
" Uzun boy kısa boy sorun olmaya başlar.
" Erkekler kızlara açıktan kızlar erkeklere gizliden ilgi duymaya başlar.
" Odalarına kapanıp yalnız kalmak isterler. Kardeşlerini yanlarına sokmak istemezler.
" Duvarlara film yıldızlarının resimlerini yapıştırırlar.
" Telefon tutkusu başlar arkadaşlarıyla uzun uzun gizli gizli konuşmaya başlarlar.
" Çocuk büyümek için sabırsızlanır ancak birden çocuksu davranışları bırakamaz .
" Bocalayan çocuk ana babasının çelişkili davranışıyla iyice bocalar.Örnek :Kardeşine sataşan ağabeye babası `Utanmıyor musun koskoca adam oldun der.,` Öte yandan "sen daha o kadar büyümedin tek başına maça gidemezsin" der.
" Arkadaşlarından dert ortağı seçer.
" Ergen bu çağda özdeşim kuracağı bir model seçer, öğretmen, sporcu, şarkıcı, sinema oyuncusu, siyasal önder . Onların benzemek istedikleri kişilerdir
" Soyut kavramları daha iyi anlar kullanır. Politika ve toplumsal konulara da görüş bildirir.

*İDEALİSTTİR.

*HAYALCİDİR.

*COŞKULUDUR.




ERGENLİKTE SOSYAL GELİŞİM

Bu dönemde genç; çabuk kurulan ve bozulan ilişkiler, kolay etkilenme, toplum içinde sivrilme, ilgi çekme ve rol sahibi olma çabası içindedir. Toplumda saygınlık kazanmaya ve statü sahibi olmaya gereksinme duyar. Toplumsal uyum geniş ölçüde bu gereksinimin karşılanmasına bağlıdır.
Gencin bu dönemde ailesiyle, arkadaşlarıyla ve öğretmenleriyle olan ilişkileri de önemlidir. özdeşleşme içine girerek aile bireylerine, çevredeki kişilere, düşüncelere genişleyen alanda, gencin benimsediği düşünce, davranış, tutum ve eylemleri oluşur. Gencin bu dönemde arkadaş ilişkileri çerçevesinde, ait olduğu grup önem kazanır ve grup normlarına uymada çaba harcar.
Bu evrede kendi cinsinden oluşturduğu grup içinde faaliyetlerini düzenlemeye çalışır.Bu dönemde toplumsal gruplaşmalar etkinlik kazanır.


TOPLUMSAL GRUPLAŞMALAR

_ Klikler: İlgi ve yetenekleri benzeşen 3-4samimi arkadaştan oluşurlar. Bu kliklerde duygusal bağlılık fazladır. Telefonda uzun uzun görüşme yapılır, sinemaya, tiyatroya, spor müsabakalarına beraberce gidilir. Klik kurallarına kesinlikle uyulur. Kurallar aile ile çatışsa bile yine de uygulanır.
_ Kümeler: En geniş ergen gruplarıdır. Önceleri aynı cinsten üyelerden oluşurken, daha sonraları her iki cins de aynı kümede yer alabilir. Küme içerisinde eş arkadaşlıklardan olabilir. Kümeleri oluşturan üyeler aynı toplumsal gruptan gelmeyebilirler. Bundan dolayı üyeler arasında samimiyet sınırlıdır.
_ Örgütlü Gruplar: Ergenleri bir araya getirebilmek için okullar, bazı dini ve resmi kuruluşlar genç grupları örgütlerler. Bu son yıllarda görülen bir durumdur.
_ Çeteler: Okula uyum sağlayamayan ve okulda arkadaş edinemeyen kız ve erkek ergenlerin kurduğu topluluklardır. Klik ve kümelere girmeyen bu gençler zamanlarını cadde ve sokaklarda boş dolaşarak geçirir ve genellikle aynı cinsten bazen her iki cinsten üyelerin bir araya gelmesiyle çeteler kurarlar.
Hepsi değilse bile çoğu topluma karşı davranışlar içindedir. Kendilerini kabul etmeyen toplumlardan öç alırcasına davranır ve bazen suç olacak eylemlere girişirler. Bu çetelerin başkanları kin ve hınç doludur. Çetesini, duygularının tatmini için kışkırtıp yöneltir.


Ergenlik Döneminde Sosyal Fobi

Ergenlik dönemi kişilik kavramının oluşmaya başladığı ve yerleştiği bir dönemdir. Genel olarak bakıldığında 12-21 yaşlarını kapsar. Bu dönem içerisinde birey fiziksel değişimin yanı sıra psikolojik bir değişim de sergiler. Ergende beğenilme ve onay görme arzusu vardır, sürekli olarak düşünsel ve davranışsal tutum ve davranış değişiklikleri gösterir. Sosyal çevre içinde ne şekilde olumlu tepki göreceğini bilemez, bu nedenle değişken tavırlar sergiler.

Kişi kendisini karşı tarafa tam olarak aktaramadığında ya da aktarırsa yanlış anlaşılacağını ve kendisiyle alay edileceğini düşündüğünde kendini kapatmak üzere barikatlar koymaya başlar. Barikatlar tek tek kaldırıldığında her kişide farklı sorunlar ortaya çıkar. Önemli olan bu sorunların çözümlerinin olduğunu anlatabilmektir. Ancak özellikle ergenler kendilerini kimsenin anlamadığını düşünürler. Onları en çok sıkıntıya düşüren kendilerini kimseye tam olarak ifade edemeyip, kimliklerini kabul ettirememeleridir. Dolayısıyla ergenin sağlıklı kimlik geliştirmesi, kendisini olduğu gibi yargılamadan kabul eden, sevgi ve saygı gösteren, güven ve destek veren özdeşim modelleri ile karşılaşma şansına sahip olursa gerçekleşir.
Sosyal fobi ergenlik döneminde iyice kendini göstermeye başlar. Bu nedenle görünmeye başlayan belirtilere dikkat etmek gerekir. Bu dönemde içe dönük, sosyal ilişki kurma becerisi düşük, çekingen ve sosyal fobi geliştiren bir kişilik yapısı görülebilir. Ailelerin iyi birer gözlemci olarak çocuklarıyla açık iletişim kurmaları bu değişiklikleri kısa sürede fark etmelerini sağlar. Ona göre önlem almak da kolaylaşır.(Burkovik,2007)




CİNSEL GELİŞME

İlkokul döneminde cinsellik uykuya yatar. İlkokul sonuyla birlikte çocuklar duygusal ve fiziksel olarak değişmeye başlarlar. Genellikle kız çocuklar erkeklere göre daha erken bu değişimleri yaşamaya başlar. Bazen erkek çocuklar da ergenliğe erken girebilir. Standart bir ergenliğe giriş dönemi yoktur. Belli yaş aralıklarında kız ve erkek çocuklar ergenliğe girer diyebiliriz. Ergenlik dönemi çok önemli bir değişim dönemi olmakla beraber, ergenin kendi cinselliğini öğrenmesi için en temel dönemdir.
Bu dönemde anne-baba olarak sizlerin de çok yakından takip ettiği bu değişimleri yaşayan ergen;
başarısızlık ve hataları konusunda duyarlıdır.
Gelecek gelmeyecekmiş gibi ""şu an"" ve ""şimdi"" de yaşar.
Dikkat zayıfladığı için ders başarısı düşer,
Mastürbasyon yapabilir,
Yeni bedeninden hem utanç hem de gurur duyar,
Kendi cinselliğine ilişkin yetişkin tepkilerini içselleştirir.
Ergenlik döneminin başlamasıyla birlikte ergenlerde cinsel konulara ilgi yeniden artar. Ancak, anne ve babasından daha önce bilgi almamış ergenlerin bu dönemde onlara soru sorma şansı çok azdır. Daha önceki sorularına yeterli yanıt alamamış ergen, yeni bir merakla ortaya çıkan soru ve sorunlarını paylaşmak için anne-baba yerine başka kaynaklara yönelir; bu kaynaklar da genellikle çeşitli yayınlar ve arkadaşlardır. Arkadaşlar ergenin hayatında ""paylaşmak"" için önemli olmasına rağmen bazı duygularını anne-babayla paylaşmaya da ihtiyaç duyar. Değerler ve duygu aktarımı açısından, annenin kızına, babanın oğluna bilgi vermesi anlamlıdır. Bazen anne-babalar çocuklarının çekingen davrandığını ve soru sormadığını söylerler. Oysa ergenin soru sormaması bu konuda konuşmaya ihtiyaç duymadığı anlamına gelmez. Çünkü çocuk toplumsal ve kültürel etkenlerle cinselliğin konuşulmadığı, bir ortamdaysa soru sormaz. Ve bu konuda da soru sorulmayacağını öğrenir. Anne-baba tarafından ergenin cinsellikle ilgili merak ettiği şeyleri ve bu konudaki duygularını konuşabileceği bir ortamın mutlaka hazırlanması gereklidir.
Çocuk cinsel kimlik gelişiminde sosyal rol olarak da anne babayı model alır. Anne/baba, kendi cinsiyetinden memnun değilse çocuk da bu cinsiyeti benimsemekte zorluk çekebilir. Örneğin, sürekli kadın olmanın zorluklarından yakınan, bir daha dünyaya erkek olarak gelmek istediğini söyleyen bir annenin kızının da kadınlık rolünden memnunluk duymayacağını söyleyebiliriz. Çünkü cinsel kimlik, cinsel eylemi de içinde barındıran ancak bunun ötesinde kadınlık rolü ve erkeklik rolünü de içeren geniş bir kavramdır.
Cinsel kimlik gelişiminde toplumca uygun görülen rollerin kesin standardının olmadığı özellikle ergenlik dönemi bir geçiş dönemi olduğu için naif, kibar ve feminen davranışlar gösteren bir erkek çocuğun veya daha atak, maskülen davranışlar gösteren kız çocuklarının olabileceği ve bu durumun cinsel yönelimle ilgili bir durum olmadığını akılda tutmakta fayda vardır.
Bazı aileler çocukları ile cinsellik konusunda açıkça konuşabilmektedir; ancak toplumumuzda büyük bir çoğunluk bu tür konuları konuşmada sıkıntı yaşamaktadır. Bu durumun temel nedeninin ebeveynlerin konuyu nasıl ele alacaklarını bilemeyişlerine dayandığı görülmektedir. Çocuk anne-babanın birbirlerine olan davranışlarını, ilişkilerini gözlemler. Anne-baba cinsellik konusu da dahil birbirleriyle konuşuyorsa, birbirlerine dokunuyorsa çocuk yaşanılan bir cinselliği görür ve anne-babanın cinsellik konusundaki davranış ve ilişkilerini içselleştirebilir.
Cinsel eğitimde zamanlamanın önemi yanında bu eğitimin nerede, ne kadar verilmesi gerektiği de önemlidir. Ergeni anlamayacağı, ilgi duymayacağı konularda cinsel eğitim adına bilgi bombardımanına tutmak, kafasını karıştırmaktan başka işe yaramayacak, fayda sağlamak yerine zarar verecektir.
Önemli olan, ergenin bilgiye ve eğitime ihtiyacı olan dönemleri belirledikten sonra yaşına uygun derecede ve gerekli olan bilgileri vermektir. Gereksinim arttığı dönemlerde, hem öğrenme kolay olacak hem de öğretilenler daha fazla işe yarayacaktır. Bilgiler mutlaka onun ne kadar sevildiği gösterilerek verilmelidir. Benlik saygısının gelişimi için bu çok önemlidir.
Ergenin sorduğu soru ne olursa olsun (cinsellik- üreme) her şeyi bir çırpıda anlatmaya çalışmayın. Sadece sorulan soruyu yanıtlayın. Anne-babalar sorulan sorulara çoğunlukla hayvanları, böcekleri, leylekleri örnek gösterirler. Ancak ergen bununla tatmin olamaz. Onları ilgilendiren gerçek olgulardır. Çocuğunuz size cinsellik ve üreme ile ilgili sorduğu soru karşısında ""bu ne biçim soru"" edası ile ona bakmayın. Suratınızı buruşturup telaşa kapılmayın, doğal olun. Örneğin, çocuğunuzun üremeyle ilgili sorduğu soruyu yanıtlamanın en iyi yolu belki de döl yatağı içinde fetüsün ne şekilde geliştiğini gösteren resim ya da kitaplardır. Böylelikle, hem meraklı gözler ile izleyecek hem de sorusuna cevap alacaktır. İleride doğru olarak yanıtladığınız bu bilgileri hatırlayacak ve doğru kullanacaktır.

Mastürbasyon;
Özellikle ailenin cinsellikle ilgili tutucu paradigmaları varsa, ergen mastürbasyon ardından suçluluk duyar. Cinsellik doğal bir ihtiyaçtır. Ancak yemek içmek gibi zorunluluk değil seçimlik bir ihtiyaçtır. Cinsel enerji sadece cinsellikle boşalmaz. Dans ederek ya da arkadaşlarla yapılan çeşitli faaliyetlerle de boşalabilir. Mastürbasyon bir çok cinsel davranıştan biridir. Ve her insanın yaşamında cinselliğin rolü ve cinselliğe verdiği önem farklı olacaktır. Ergene yapılabilecek açıklama, bunun doğal olduğu ancak kişiye özel olduğunun da vurgulanması gereklidir.


Çok fazla mastürbasyon yapan ergenler için;
" Acaba yeterince enerji harcamıyor mu?
" Arkadaş ilişkileri iyi değil mi?
" Mutsuz mu?
" Çok mu yalnız kalıyor ?
" Sosyal etkinlikleri az mı? gibi sorulara yanıt aranmalıdır.
Mastürbasyon yapmak ergenin yaşamındaki başka boşlukları doldurabilir. Özellikle dış dünyadan izole ise, sosyal ilişkilerinde problem yaşıyorsa mastürbasyonu yoğun olarak yapabilir. Ancak çok ve az kavramının göreceli olduğu unutulmamalıdır.
Bu dönemdeki kimlik gelişimine bakıldığında;
" Sarsılmaz arkadaşlıklar kurma yoluyla, yakın ilişkilerde benimseneceğine olan güvenini ve geleceğe olan umudunu sağlamlaştırmak,
" Otoritenin kural ve buyruklarına açık ya da örtülü biçimlerde başkaldırma yoluyla, bağımsız ve iradesi güçlü bir birey olduğu inancını geliştirmek,
" Yetenekli olduğuna inandığı alanlarda sivrilme yoluyla, işinin ustası olabileceğini kendine ve başkalarına kanıtlamak,
" Cinsellikle uğraşarak ve cinsel yanı olan ilişkileri deneyerek tam bir kadın ya da erkek olmaya yönelmek gibi uğraşılar içinde oldukları görülmektedir.

ERGENLİK DÖNEMİNDE AİLEDE CİNSEL EĞİTİM

Cinsel kimlik gelişimi, doğumla başlayan ve yetişkinliğe kadar devam eden bir süreçtir. Cinsel Eğitim ise ailede başlayıp okul ve çevre ile devam eden bir süreci kapsar ve toplumdaki cinsiyet rolleri ve modelleri, bu gelişim sürecinde tamamlayıcı rol oynarlar. Ailede alınan cinsel eğitim, çocuğumuzun cinsel kimliğinin ve sağlığının temelini oluşturur.
İhtiyaç duyulan cinsel bilgi, aile tarafından, çocuğu tatmin edecek bir şekilde verilemezse, çocuk bu konudaki bilgiyi belki onu yanlış olarak etkileyecek başka kaynaklardan alabilir. Ebeveynler, çocuklarının cinselliğini görmezden geldiklerinde ve cinsel eğitimlerini önemsemediklerinde, kendi bıraktıkları boşluğun nasıl doldurulacağını, çocuklarının bilgi ihtiyaçlarının nereden karşılanacağını düşünme sorumluluklarını önemsemelidirler.
Cinsel eğitim verilirken, çocuğun ne kadar bilgi almaya hazır olduğu çok önemlidir. Verdiğimiz bilgi çocuğu tatmin etmişse, devam edilmemeli, çocukta merak duygusunun uyanmasına kadar beklenmelidir.Çocuğa yapılacak en iyi rehberlik, ailesi tarafından sevgiyle yapılan rehberliktir(Eyüpoğlu,2007)

ERGENLİK SORUNLARI

Ergenlik döneminde, genç sürekli içinde bulunduğu ortama karşı çıkar. Bu nedenle çevresiyle olan ilişkilerinde(aile, okul, arkadaş) geçimsizlik oluşabilir. Çevresindeki otoritelere karşı gelemeyen bireylerde bazı davranış bozuklukları oluşabilmektedir. İnatçılık, karşı gelme, olay yaratmak, dikkatsizlik, şüphecilik, kabalık, sabırsızlık, hırsızlık vb.



A.DEPRESYON
Ergenlik çağında depresyonun tüm belirtileriyle çıkması çok seyrek olarak görülür. Ergenlik çağından önce süper egonun (vicdan, üst ben) gelişmemiş olması, çocuğun kendini gözleme ve eleştirme yetisinin zayıflığı, dışa dönüklüğü, dürtülerin dizginlenmemiş oluşu nedeniyle durgunluk, çökkünlük, umutsuzluk, kendini suçlama gibi temel depresyon belirtileri apaçık ortaya çıkmazlar; çıksa da sürekli olmazlar. Başka bir deyişle, üst benlik, benliği ve dürtüleri tamamen egemenliği altına alamaz. Genç, depresyona karşı kendini savunmaya girişir. Ortaya üstü örtülü, dolaylı yada depresyon eşdeğerleri denen belirtiler çıkar. Altta yatan depresyon göstergesi olabilecek belirtiler şunlardır: Genç can sıkıntısı çeker ; hiç bir işle uzun süre ilgilenemez, bir uğraştan diğerine yönelir. Ancak sonunu getiremez. İstekle başladığı bir işten çabuk bıkar; coşku ile bezginlik arasında gider gelir. Dikkatini yoğunlaştırmakta güçlük çeker; okuduğunu anlamaz "Okuduklarım kafama girmiyor." der, unutkanlıktan, dalgınlıktan yakınır. Ders dinleyemez ve başarısı düşer. Bedeniyle uğraşır, yorgunluktan, baş ağrısından, mide bulantısından, karın ağrısından, uykusuzluktan yakınır.
İlk gençlikte görülen davranış bozukluklarının birçoğunun altta yatan bir değersizlik, benlik saygısında azalma ve yalnızlık duygularına bir tepki olarak, geliştikleri belirtilmektedir. Baş kaldırma ve saldırgan davranışlar, içteki bir güçsüzlük duygusunu örtme çabaları olarak nitelendirilmişlerdir.
Genç, kendinin güçsüz olmadığını kanıtlamaya uğraşmakta, depresyonla savaşmaktadır. Yalnızlık duygusundan kurtulmak için insanlardan kaçmak yerine onlara sokulmayı deneyebilir. Aile ilişkileri çok bozuk olan, evde istenmediğini, sevilmediğini duyumsayan bir genç, kişisel yakınlığı ev dışında arayabilir. Bu durumda eğer genç, bir kızsa beğenildiğini, aranıldığını görerek, ilişkilerini çok ileri götürebilir, sevgi açlığını birine sığınarak gidermeye çalışır. Cinsel yaklaşmayı sevgiyle karıştırır, ancak aradığını bulamayınca, yada cinsel isteklerin doyurulmasıyla sevginin sona erdiğini görünce ve yüzüstü bırakılınca daha büyük bir çöküntüye uğrar; canına kıymaya kalkışabilir.
Ailede boşanma, ayrılık, ölüm gibi benlik saygısını azaltan durumlarda pek çok gencin ilk tepkisi davranış bozukluğu biçiminde olmaktadır. Gencin, birden umursamaz bir tutum takındığı, derslerine boş verdiği, okuldan kaçmaya, öğretmenlere karşı gelmeye başladığı, haylaz arkadaşlara kapıldığı gözlenir. Açıkça ayar tutamayan, depresyon belirtisi göstermeyen genç, dolaylı olarak depresyonunu aşmaya çabalar. Kolay arkadaş edinemeyen kimi genç de ilişki alanını daha daraltıp, yanlış uğraşlara yönelebilir. Hayvan besleyerek tüm gününü onların bakımına ayırarak, onlarla konuşup severek, depresyona karşı kendini savunmaya çalışabilir.


B. DAVRANIM BOZUKLUKLARI( SUÇ İŞLEME )
İkinci dünya savaşından bu yana gençlik çağında işlenen suçların gittikçe arttığı ve toplumsal bir sorun durumuna geldiği gözlenmektedir. Sanayileşmeye koşut olarak hızla büyüyen kentlerde gençler arasında çalma, soygun, yaralama, adam öldürme, içki ve uyuşturucu kullanımı, cinsel sorumsuzluklar ve yasak çiğnemeler yaygınlaşmaktadır. Bu durumun düşündürücü yönü, suçluluk oranındaki yükselişin genç nüfusun artışından daha hızlı olmasıdır. Özellikle gelişmiş ülkelerde kızlar arasında da suça eğilim kaygı verici bir hızla artmaktadır. ABD'de intihar olayları son yirmi yılda 2,5 kat artmıştır. Resmi sayılara bakarak ülkemizde gençlik suçluluğunun gelişmiş ülkelerdeki oranlara varmadığı söylenebilir. Ancak, polis ve mahkeme kayıtlarına geçmeyen gizli kalmış ya da kovuşturulmamış suç oranının da yüksek olduğu bir gerçektir. Bununla birlikte toplumumuzda büyük kentlerdeki sürekli artışa karşın, gençlik suçluluğu büyük boyutlarda değildir. Köylerdeki geleneksel kız kaçırma, kan gütme suçları azalarak sürmekte, kentlerde ise, hırsızlık suçları ilk sırada yer almaktadır.
Gençlik suçluluğunun nedenleri çok çeşitlidir. Başka bir deyişle tek bir mikropla bulaşan bir hastalık değil, birçok etkenin belirlediği bir davranış bozukluğudur. Yoldan çıkan bir genci, suça yönelten nedenler üç ana kümede toplanabilir:
1. Gencin yapısı, özellikleri ve yeteneklerine ilişkin etkenler,
2. Gencin yetiştiği aile yapısı, aile içi düzensizlikler ve ana-baba ilişkileri,
3. Gencin ve ailenin içinde yaşadığı toplumsal ortam ve yaşam koşulları.
Bu etkenler birbiriyle sıkı sıkıya ilişkili olarak sonucu belirlerler. Kimi zaman bir etken, kimi zaman da başka bir etken ağır basar.

Araştırmalarda incelenen suçlu gençlerin özellikleri şöyledir:
" Bedence daha iri yapılı ve güçlüdürler.
" Ergenliğe daha yavaş girmekte, ergenlikten sonra yaşıtlarına yetişerek yaşıtlarını geçmektedirler.
" İçlerinde donuk zekâlılar olduğu gibi parlak zekâlıları da vardır. Ancak suç işleyen gençlerin zekâlarının ortalaması kontrol grubu gençlerininkinden daha düşük bulunmuştur. Buna karşılık suçlu gençlerin okul başarıları zekâ yeteneklerinin çok altındadır. Matematik ve okumada yaklaşık 3 yıl geri kalmışlardır. Okumaktan ve okuldan nefret etmekte, çoğu okulu bırakmak istemekte ve sık sık okuldan kaçmaktadırlar. Öğrenme güçlükleri ve soyut düşünmede gerilikleri vardır.
Yapılan pek çok araştırma, suçlu gençlerin özel koşullarda ve belli ortamlarda özellikle yetiştirilmiş gibi suça itildiklerini doğrulamaktadır. Bu ortam genellikle sevgiden yoksun, güven veremeyen, karışık ve çatışmalı bir aile ortamıdır. Çocuğun kişilik gelişmesini aksatacak, ruhsal uyumunu bozacak pek çok etken bir arada bulunur: Kavga, içki, geçimsizlik, vb. Ana-babalarda ruhsal dengesizlik veya anti-sosyal eğilimler vardır. Bu ailelerin çoğunda şu etkenlerden biri çok belirgindir: Annenin çocuğu benimsemeyip itmesi, babanın çocuğu benimsememesi, anne-babanın ruhsal dengesizliği ve anne-baba geçimsizliği, bu ailelerin yarısında da bu etkenlerden üçü bir arada bulunmuştur.
Baba, çocuğunda anti-sosyal eğilimleri destekleyen, genellikle evde bir diktatör gibi davranan, bencil, başkalarının duygularına karşı duyarsız, eve anlayışsız bir insandır. Anne de çoğunlukla çaresiz, sürekli yakınan ancak kocasına karşı çıkamayan, ezik biridir.

Kendinden iyi bir davranış beklenmediğini gören çocuk, ana-babaya karşı bu ters kimliğini savunma çabasına girer. Bütün aile üyeleri de yalnız ona karşı dayanışma içine girerler, onu dışlarlar. Kimi zaman davranışı en bozuk olan, en yeteneksiz olan değil, çok olumlu özellikleri olan bir çocuk da şamar oğlanı rolünü üstlenebilir. Çoğunlukla belli bir özelliği, şamar oğlanı olarak seçilmesinin nedenidir. Sevilmeyen birisine benzemesi, kız beklerken oğlan çocuk doğması, çocuğun ana-babadan biri ya da ikisince itilmesine neden olabilir. Çocuğun olumsuz bir özelliği abartılarak ve sürekli başına kakılarak çığırından çıkarılır. "Sen olmayınca bu evde huzur var, sen gelince ağzımızın tadı kaçıyor." gibi. Oysa şamar oğlanı olmasa, aile üyeleri öfkelerini yansıtacak bir yer bulamaz, birbirlerine düşerler. Kimi gençlerin davranış bozukluğu, nevrotik veya tepkisel olabilir. Örneğin bir boşanmadan bir ölüm olayından sonra ortaya çıkan davranış sapmaları bu türdendir.


Gençlik suçluluğunda toplumsal etkenler de büyük rol oynarlar. Bazı yörelerin gençleri çevredeki varlıklı kesimlere imrenmenin ve özenmenin ötesinde kıskançlıkla, kinle bakarlar. Çalışarak, didinerek yasal yollardan onların düzeyine hiçbir zaman çıkamayacaklarının bilincindedirler. Kendi olanaklarının azlığıyla dışarıdaki bolluğu karşılaştırırlar. Önce umutsuzluğa sonra öfkeye kapılırlar. Kendi kötü koşulları içinde sıkışıp kaldıklarını görür ve buna tepki gösterirler. Bu tepki ancak saldırganlık, çalma, yıkma, kırma, kuralları çiğneme biçiminde olabilir.
C. GENÇLİK DÖNEMİNDE İNTİHAR
İntihar , insanın öz benliğine yönelmiş bir saldırganlık ve yok etme eylemi olup,bireyin yaşamına istemli olarak son vermesidir.
Kendi canına kıyma, gençlik çağında trafik kazalarından sonra gelen en önemli ölüm nedenidir. Çocukluk döneminde oldukça seyrek olan öz kıyım girişimleri, gençlik döneminde hızlı bir artış gösterir. Genç nüfusun yaklaşık % 12'si kendi canına kıymaktadır. İntihar, "intihar girişimleri" ve "gerçek intihar" olarak ikiye ayrılır. Gerçek intihar ölümle sonuçlanır. İntihar girişimleri ise bireyin kendisini yok etmek, zarar vermek, zehirlemek amacıyla gerçekleştirdiği intihara yönelik, ölümcül olmayan tüm girişimleri kapsar. İntihar girişimleri ölümle bitenlerin en az 10 katıdır.
Erkekler arasında ölümle sonuçlanan intiharlar kızlara göre üç kat yüksektir. 15-19 yaşları arasında çok yüksek orana varan araba kazalarının bir çoğunda da gizli intihar girişimleri olduğu söylenebilir. Ayrıca gençler arasında intihar girişimlerinin eskiye oranla daha hızlı bir artış göstermektedir ve intihar yaşı gittikçe düşmektedir.
En çok başvurulan cana kıyma yöntemi uyku ilaçları, yatıştırıcılar ve başka çeşitli ilaçlar içmedir. Kendini asma, yüksekten atlama, ateşli silahlar daha seyrek ve daha ciddi öz kıyım girişimlerinde kullanılan yöntemlerdir.
Öz kıyım girişimi, çaresiz kalan kişinin sorunlarından umutsuz bir kaçış olarak yorumlanabilir. Bu sorunlar kendinden ve çevreden kaynaklanabilir. Sonuçta kişi hiçbir çıkış yolu olmadığını,olaylar karşısında eli kolu bağlı kaldığını anlamakta, umutsuzluk, karamsarlık ve çaresizlik içine düşmekte, gidişi değiştirecek güçten yoksun kaldığını görmektedir. Kendini ezilmiş ,köşeye sıkıştırılmış hissetmekte, duyduğu öfkeyi dışarı boşaltamadığı için kendine yöneltmektedir. Öz kıyıma kalkışması hem kendini cezalandırma,hem de bu duruma düşmesine neden olanlardan bir öç alma davranışıdır.
Öz kıyım girişimi bir anda oluveren bir davranıştır, ama hazırlığı uzun sürer. Gencin çocukluğundan beri süre gelen sorunlara, gençlik çağında ortaya çıkan yeni çatışmalar ve durumlar eklenir. Gencin çevresiyle ilişkileri bozulur, yalnızlaşır, desteksiz kalır. Genellikle son bir olay, bir çatışma, bir darbe, örseleyici bir yaşantı gencin savunmalarını yıkarak öz kıyımın tetiğini çeker.


İNTİHARA YÖNELİK İPUÇLARI

a) Davranışsal İpuçları
Bireyde;
" kişisel sağlığı için ilgi azlığı
" sosyal davranışlarda değişme
" okul başarısında düşüş
" odaklaşma ve net düşünmede zorluklar
" yeme ve uyku düzeninde bozukluklar
" ilaç ve madde kullanımında artış
" diğerlerinin ne hissettikleri ile ilgilenme
" çaresizlik , umutsuzluk, gerginlik, yorgunluk
" hoşlanılan etkinliklere ilgi azlığı
" ilişkilerinden geri çekilme ve soyutlanma
" kendine ceza verici davranışlarda bulunma
" ölüm ve şiddet temaları ile ilgilenme
" depresyon döneminden sonra aniden iyileşme
" suçluluk yaşama ve arkadaş ilişkilerinden zevk alamama
" nedensiz ağrılardan ve yakınmalardan söz etme

b) Sözel İpuçları
Sözel ipuçları ile ilgili değerlendirilebilecek cümleler şu şekilde olabilir.
" "Okulla ilgili artık dertlenmeme gerek yok"
" "Keşke ölseydim"
" "Gerçek evime gidiyorum"
" "eğer…olursa kendimi öldüreceğim"
" "merak ediyorum ölüm nasıl bir şey acaba"
" "beni dert etmeyin bir süre sonra aranızda olmayacağım"
" "ailem bensiz daha iyi olur"
" "artık yaşayamam, tek çıkış yolu ölmek"


KRİZ SIRASINDA MÜDAHALE PLANI

1)Güvene, içtenliğe ve kabule dayalı bir ortam yaratın
Yumuşak ve net konuşun, sesiniz içten ve sıcak olsun. Çok açık olmaya çalışın. Kişinin konuşma düşünme hızına saygı duyun ve sabırlı olun. Heyecan içeren duygularınızı ifade etmeyin. Sakin olun. Kendinizi ve çevrenizi kontrol altında tutun. Mümkünse tehlikeden uzak sakin bir yer seçin. Bazen ilişki kurmak zor olabilir. Kişi ağlayıp bağırabilir, alkol ya da ilaç etkisi altında olabilir.Kişinin intihara neden olarak ileri sürdüğü problemi üzerinde çalışabilecek şekilde yeniden tanımlayın. Kriz halindeki kişiler genellikle bir sorun yığını altında kalmış gibidirler. Müdahaleyi yapan kişinin , en acil ve en yoğun problemi bulup üzerinde çalışılacak şekilde açığa çıkarmalıdır. Yapılması gerekenler için bir öncelikler listesi oluşturun .( Listenin en başında bulunması gereken seçenek " sağ kalmak olmalıdır.") geçmişte yaşanan sorunlar değil şimdi ve burada ki sorunlar üzerinde durun.
2)Durumun aciliyet ve tehlike derecesini değerlendirin
Kişide gözlenen belirtilerin ipuçlarının , verdiği mesajların aciliyet derecesini araştırın ancak bunu yaparken açık ve sakin olun. Kendinize şu soruyu sorun :"kişi kendisine gerçekten zarar verecek mi ?" farklı tehlike düzeyleri farklı müdahaleleri gerektirir.
3)Mantık ve duygular arasındaki dengeyi yeniden oluşturun
Kriz anında insanlar isterik bir nöbetten , inanılmaz derecede mantıklı konuşmaya kadar , çok çeşitli psikolojik durumlar içine girebilir. Çok yoğun duygular yaşayanları sakinleştirmeye çalışın. Çok mantıklı konuşanlarda ise bazı duyguları ortaya çıkarmaya çalışın. Eğer sorunun özüne inmek ve gerçekçi çözümler üretmek istiyorsanız duygusal bir dengenin sağlanması gerekmektedir.
4)Kişinin şimdiki ve geçmişteki güçlü yanlarını araştırın
Burada sorulacak soru kişinin o ana kadar sorununu çözmek için neler yaptığı ve sonuçlarının ne olduğudur. İnsanlar bazen sorunlarıyla tek başlarına uzun süre uğraşıp , başarısız olduktan sonra yardım isterler. Bazıları da kendileri hiç bir şey yapmadan denemeden sorunu diğer insanların çözmesini bekleyebilirler. Müdahaleyi yapacak kişinin herhangi bir öneride bulunmadan önce bunu anlaması gerekir . kriz içindeki kişiler genellikle hayatlarındaki olumlu şeylerin farkında değillerdir. Müdahaleyi yapan kişilerin onları anlaması gerekir. Ancak bu onların olumsuz bakış açısına kendilerini kaptırmaları anlamına gelmemelidir.
5)Aciliyet derecesine göre, geleceğin planlanması
Krizin aciliyet düzeyi arttıkça kişinin uzun vadeli çözümleri beklemeye tahammülü azalır. Krize müdahale bir terapi değildir. Acı veren bir sorunla şimdi ve burada başa çıkma yoludur. Gerçek ve olabilirliği yüksek çözümler üzerinde odaklaşılır.
Eyleme geçme kararının alınması
Çözümler üzerinde konuşmak ilk adımdır. Önemlidir. Ama daha sonraki adım yapılacak iş üzerinde karar vermektir. Eğer bunu yapmazsak , kişinin sorunu açığa çıkabilir , ama çözüme yönelik hiçbir şey yapılamadığından acısı aynı kalır.
6)İntihara hayır yönünde bir kontrat oluşturma
İntihar etme olasılığı olan bir insanla yapılacak her müdahalede mutlaka bir intihara hayır sözünün verileceği bir anlaşma yapılmalıdır. Diğer deyişle bu kontratın anlamı kişinin her ne olursa olsun hiçbir koşulda kontrat yaptığı uzmanla görüşmeden intihara kalkışmayacağıdır. Tüm enerjisini kendisine yardım edecek birine ulaşmak için kullanacaktır.

7)Müdahaleyi sona erdirme
Çok çeşitli nedenlere bağlı olarak kişi hala sorunu üzerinde konuşmak isteyebilir. Yada daha farklı sorunlarını getirmek isteyebilir. Buna izin verilmemelidir. Yumuşak ama kesin bir ses tonu ile artık konuşmak değil sorunu çözmek için harekete geçmek zamanının geldiği belirtilmelidir. Ancak hiçbir şekilde karşınızdaki kişiyi reddetmeyiniz.

D. ŞİDDET
1970-1980 yılları arasında yaşanan ve kendini daha çok siyasi biçimlerde ifade eden şiddet, toplumun tüm kesimlerinde belirgin bir etki yapmış ama özellikle bir gençlik problemi olarak ortaya çıkmıştı. Bu dönemde bir gençlik problemi olarak siyasi şiddet, ülkemizin çözmek zorunda olduğu problemler içinde, tartışmasız bir biçimde birinci sıraya yerleşmiş; başta yüksek ve orta öğrenim görenler olmak üzere, birçok gencimiz menfur olaylarda yaşamlarını yitirmişler veya çeşitli bedensel, ruhsal, toplumsal sorunlarla baş etmek durumunda kalmışlardı. 1970-1980 dönemi, gençliğin şiddetle ilgili problemlerinin, bazı durum ve koşullar bir araya geldiğinde, hangi noktalara varabileceğinin çok tipik bir örneğini göstermektedir. Üstelik bu hal, yalnızca bizim ülkemize mahsus değildir. Hangi ülkenin tarihine bakarsak bakalım, gençliğin şiddetle ilgili problemlerinin bazen çok ileri safhalara vardığını ve hatta 1968'li yıllarda olduğu gibi, dünya çapında bir boyuta ulaştığını gözlemleyebiliriz.
Şiddet, sadece birey ölçeğinde ele alındığında, bireyin artmış saldırganlık dürtüleri ile içsel kontrol düzenekleri arasındaki denge bozulduğunda gündeme gelir. Bireyin saldırgan eğilimleri ve şiddet fantezileri olabilir, fakat bunlar kişi kontrolünü yitirmedikçe eyleme dönüşmezler; böylelikle bir şiddet problemi ortaya çıkmamış olur. Organik veya sinirsel bozukluklar ile çevresel ortamdan gelen uyaranlar, saldırganlığı ortaya çıkaran dürtüleri şiddetlendirirken, beyindeki kimi kimyasal bozukluklar ve kişinin ruhsal dünyasının kolayca kırılabilme özelliği göstermesi, kontrol sistemini zayıflatır.
Birçok araştırmacı, şiddet eylemlerini biçimleyen güçleri anlamaya ve bu yolla kimin şiddet gösterebileceğini öngörmeye çalışmışlardır. Şiddeti öngörmekte kullanılan ve bu araştırmalarda elde edilen tek tek bireylere ait bulguların en bilinenleri şunlardır:
1) Yüksek düzeyde zarar verme niyeti,
2) Kurbanın varlığı,
3) Sık ve açık tehditlerde bulunma,
4) Somut plan yapma,
5) Şiddet araçlarına kolaylıkla ulaşabilme imkanı,
6) Kontrolü yitirmeye dair önceki yaşamından sağlanan bilgi,
7) Devamlı öfke, düşmanlık veya küskünlük duyguları,
8) Şiddeti seyretmekten hoşlanma,
9) Merhametsizlik,
10) Kendisini kurban olarak görme,
11) Otoriteye küsme,
12) Çocuklukta kötü muamele ve yoksunluk,
13) Evde sıcaklık şefkat ve ilgi azlığı,
14) Erken ana baba kaybı,
15) Çocuklukta yangın çıkarma, yatak ıslatma ve hayvanlara zalim davranma,
16) Daha önceden şiddet eylemlerinde bulunmuş olma,
17) Dikkatsiz ve tedbirsiz araba kullanma...
Ergenlik Döneminde Şiddet Olaylarının Artmasının Nedenleri

Şiddet olaylarının ergenlik döneminde artmasının sebepleri şunlardır;
1- Son yıllarda toplumdaki gelir adaletsizliğinin ve yoksulluk oranının artması.
2- Göç sebebiyle başta büyük kentler olmak üzere çeşitli yerleşim birimlerinde oluşan kontrolsüz yapılaşma ve nüfus artışı.

3- İşsizlik olgusunun verdiği güvensizlik.

4- Kültürel yozlaşma ve yabancılaşma, arabesk ve fantezi müzik.

5- Sosyal problemlerin çözümünde şiddete başvurma. Aile içi şiddetle okulda şiddet olgusunun olumsuzlukları.

6- Eğitim öğretim alanında üretilen eşitsizliklerin ve haksız uygulamaların artması.

7- Kalabalık sınıflar, rehberlik ve yönlendirmenin olmayışı, yetersiz eğitim almış kişilerin bu alanda görevlendirilmesi. Öğretmen açıklarını kapatmak için yeterliliğine bakılmaksızın her üniversite mezununun öğretmen olarak istihdam edilmesi.

8- Silahlanma dürtüsünün güdülenmesi, kışkırtılması.

9- Yazılı basınla görsel medyanın şiddet öğeleri içeren program ve haberleri. Düzeysiz, duygusallığı körükleyen dizi filmler.

10- Gelecekten umudu kesme, mutsuzluk ve kendine olan güven duygusunu yitirme
.
11- Ülkeyi yöneten siyasilere duyulan güvensizlik.

12- Sürekli değişen eğitim programları, başarı oranının düşmesi, kalitesiz, ezberci, yarışmacı, niteliksiz eğitim sistemine duyulan tepki.

13- Ortaöğretim disiplin yönetmeliğinin katı, yasakçı kuralları ve tek tipleştirme.
Gençlerimiz hayatı tanımaya, öğrenmeye ve yorumlamaya çalışıyorlar. Yardıma ihtiyaçları var, destek ve ilgi beklemektedirler.
Ailelerinin bakış açısından rahatsızlık duyuyorlar. Sadece derslerine çalışması gereken, üniversite sınavında başarılı olmaları beklenen "Öğrenci" olarak görülmekten sıkılmışlar, çünkü onlar insan. Onlar bizim geleceğimiz .



GENÇLERDE DAVRANIŞ BOZUKLUKLARI


Ruhsal hayatlardaki olumsuzlukların sonuçlarını davranışlarda görmek mümkündür. Her davranış bozukluğu mutlaka bir sebebe dayanmaktadır. Ruh sağlıkları olumsuz olarak etkilenmiş olan gençlerde çeşitli tepkiler görülür. Bu tepkiler genel olarak iki grupta toplanabilir:
-İçe Yönelmiş Uyumsuz Davranışlar
-Dışa Yönelmiş Uyumsuz Davranışlar


İçe Yönelmiş Uyumsuz Davranışlar:

Bu tür davranış gösteren gençler, genellikle çok mutsuz, korkutulmuş, sindirilmiş, suçluluk duygusu içinde bir takım baskılara maruz kalmış ve kendilerine güven duygularını yitirmiş, çevrelerindeki insanlarla ve dış dünya ile iletişimleri kopmuştur.
Kimi gençlerde çok fazla çekingenlik, aşağılık duygusu gibi davranışlar görmekteyiz. Kendine güveni az olan gençler için olumlu yanlarının gösterilmesi güven kazanmasında etkili olacaktır. Anne baba ve öğretmenlerin bir çoğu içe kapanık davranışları pek önemsemezler. Sessiz, sakin, uslu ve terbiyeli çocukları model çocuk olarak nitelendirirler. Bu çocukları gerçek duygu ve düşüncelerini göstermeyen çocuklar olarak nitelendirmeliyiz. Bu gençlerin üzerinde daha fazla durmak gerekir. İçe kapanık kişilerdeki başlıca davranışlar; tırnak yeme, tikler, unutkanlık, hayal kurma, anne babaya aşırı bağımlılık, aşırı alınganlık, olmadığı halde sık sık rahatsızlanma gibi davranışları sayabiliriz.

Dışa Yönelmiş Uyumsuz Davranışlar:

Yalan
Bir ergen sık sık yalana başvuruyorsa ana babasının beklentilerini karşılamakta güçlük çekiyor ya da ceza korkusuyla yalana sığınıyordur.
Gençlere, isteklerini, sıkıntılarını ve endişelerini rahatça dinlemeye ve çözüm yollarını bulmaya hazır olduğunuzu hissettirirseniz, sizinle rahatlıkla konuşurlar ise duygularını gizlemek için yalana başvurmazlar.
Hırsızlık
Psikolojik ve ekonomik doyumsuzluk sonucu ortaya çıkan olumsuz bir davranıştır. Hırsızlık yapan bir çocuğun söylemek istediği bir şey olduğu muhakkaktır. Özel yaşantısından kaynaklanan bir sorun olabilir, bir şeyi eksiktir veya bir şeyin değiştirilmesi gerekiyordur.
Gençler, grup arkadaşlarıyla 'sırf eğlence olsun' diye hırsızlık yapabilirler. Genç o anda hayır yapmam diyememiş olabilir.
Çalmaların karşısında anne babaların soğukkanlı davranmaları gerekmektedir. Ağır suçlamalar, evden atmalar, acımasız dayaklar sorunu kötüye götürmekten başka bir işe yaramaz. Hatta dayak yiyen çocuk cezasını çektiğini ve ödeştiğini düşünerek yeni bir çalmaya yönelebilir.
Çocukların ilk çalmalarında anne babaların olduğu gibi okul yöneticilerinin de duyarlı ve bağışlayıcı davranmaları gerekir. İlk çalmaların ağır biçimde cezalandırılmaları çalmaların sürüp gitmesine neden olur.
Saldırganlık
Saldırgan çocuk, ruhsal sorunları nedeniyle yaşıtları ve çevresiyle uyumlu ilişkiler kuramamaktadır. Saldırgan çocuk, temelde güvensiz çocuktur. Çevreden iyi bir davranış beklemediği için ilk tepkisi saldırmak olur. Kendi görmediği hoşgörüyü başkasına gösteremez.
Saldırgan çocuk, doyumsuz ve sevilmediğine inanan çocuktur. Kabadayılık gösterileriyle kendini güçlü olduğuna inandırmaya çalışmaktadır. Anne babanın tutarsız eğitimi çocuğun saldırgan olmasına etkendir.
Saldırgan çocuk, ailedeki dengesizliğe ve olumsuz çevre koşullarına bağlı olarak suça yatkınlık kazanır. Sevgi yetersizliğine, katı cezalar ve sürekli anlayışsızlık da eklenince suça itilme imkanı artar.

Önlem ve Koruma
Huzursuz bir aile ortamı ergenin, evden ve okuldan kaçmasına sebep olacaktır. Anne baba hiç olmazsa gencin yanında tartışmaktan kaçınmalıdır.
Davranış bozukluğu çocuktaki yetersizlik, önemsizlik ve değer duygusu eksikliğinden kaynaklanmaktadır. Bu nedenle öğretmen, anne baba ona değer verdiğini, önemsediğini fırsatlar oluşturarak gence hissettirmelidir.
Gencin kapasitesinin ve gücünün üstünde başarı beklememeli, elde ettiği sonuçlar olumsuz bile olsa tenkit edilmemeli, yavaş yavaş onu incitmeden daha iyi sonuç elde etmesine yardımcı olunmalıdır.

Genci daha iyi anlayabilmek için arkadaşlarını tanımak gerekir. Gencin arkadaşlarıyla da gençle nasıl iletişim kuruluyorsa öyle iletişim kurulmalı, gence nasıl önem ve değer veriliyorsa arkadaşlarına da aynı şekilde önem verilmelidir.




ERGENLİK DÖNEMİ VE ARKADAŞ EDİNME

Yeni bir arkadaş edinmenin coşkusuyla ergen kız çok mutlu ve şöyle düşünüyor:''Sanırım bu arkadaşımla her şeyimi paylaşabilirim.Beni çok iyi anlıyor.Ailem tam olarak onu tanımıyorlar,tanısaydılar onun hakkında kötü şeyler söylemezlerdi.Ailem ne derse desin onunla konuşmaya devam edeceğim,ailemdeki sadece bir ön yargı…''
Ergen kız bu şekilde düşünüyor çünkü bu arkadaşına kısa zamanda son derce bağlanmış.
Ailesi bu durumdan rahatsız ;çünkü çocuklarının arkadaşının kötü alışkanlıklarının olduğunu ve sorumsuz olduğunu düşünüyorlar.Bu konudaki genel yaklaşımları şöyle:
''Senin hayatta yeterli deneğimin yok,bu sebeple doğruyu ve yanlışı birbirinden yeteri kadar ayıramıyorsun.Bu arkadaştan sana hayır gelmez.Artık onunla görüşmeyececeksin''
Bu konuşmaların neticesinde ebeveyn ve çocuk birbirilerine daha da öfkeleniyorlar ve anlaşamadan ve anlaşılamadan ortamdan uzaklaşıyorlar.Değişen bişey olmuyor.Genç kız yine arkadaşıyla görüşmeye anne ise her defasında tepki göstermeye devam ediyor…
Evet yukarıda anlatılan tabloyu ergen çocuğu olan hemen her ebeveyn yaşamıştır veya yaşaması muhtemeldir.Peki niçin olur bu çatışmalar?
Ergenlik dönemi birey için hayat ırmağının çok coşkun aktığı bir dönemdir.Bu dönemde ergen yaşadığı her ne ise ona sıkı sıkı bağlanır.Bu bağlarının en kuvvetlisi arkadaş ilişkilerinde görülür.Ergenlik dönemindeki birey için arkadaşın çok ayrı bir yeri vardır.Bu dönemde arkadaş adeta ailenin önüne geçer.Ailenin de bu konudaki en büyük yanlışı,bu durumdan dolayı paniklemek ve çocukların sürekli olarak sıkı bir baskı altında tutarak engellemeye çalışmaktadır.



Bu dönemde arkadaşlar Neden önem kazanır?

Bu dönemdeki arkadaş edinme çabalarının altında sosyalleşme arzusu yatar.Yani çocuk arkadaş gruplarına katılmakla aynı zamanda sosyalleşme adına nitelikli bir adım atmış olur.Ergenlikten önceki arkadaşlık ilişkileri ergen için bu oranda özel değildir,hatta çoğu zaman bu ilişkilere aile müdahildir.Ergenlikte ise ergen,ailesinin arkadaş ilişkilerine müdehale edilmesinden hoşlanmaz,hatta çoğu zaman yaşadıkların ''engellenebilirim'' veya '' anlaşılamam'' düşüncesiyle ailesiyle paylaşmaz.
Ergen için arkadaş önemlidir;çünkü ergenin önemsenme ve beğenilme ihtiyacı vardır.Düşünceleri ve yetenekleri ile adeta kendini arkadaş grubu içinde kanıtlamaya çalışır.''Ben de toplumda varım'' demek ister.Bu da onun kendine olan güvenini ve özsaygısını artırır.Arkadaşlarıyla kurduğu ilişkide yardımlaşarak,paylaşarak adeta muhataplarıyla bütünleşir ve onlarla duygusal bir bağ kurar.Arkadaş ilişkilerine dayanarak kendi kimliğini bulur.''Ben nasıl insanım?'', ''Nasıl davranınca seviliyor,nasıl davranınca sivriliyorum? Gibi soruların cevabını bulan genç için arkadaş grubu içinde olmak toplum içinde kaynaşmanın ilk ciddi adımıdır.
Bu nedenlerle arkadaş ilişkileri ergen için ciddi bir öneme sahiptir ve kimlik bulma sürecinde çok önemlidir.Bunun tam tersi olan arkadaş edinememe,arkadaş gruplarına girememe ise ergen için büyük bir sıkıntıdır.Gerekirse bu tarz bir durumda ergen ve aile bir uzman desteği almalıdırlar.

Ergen Hatalı arkadaşlarından Neden Ayrılamaz?

En önemli nedeni,ergenin yanlışı göremiyor olmasıdır.Arkadaş ilişkilerinde arkadaşlarının en dostane yanını gören ergen,ailesinin uyarılarını da dikkate alamaz,hatta yargısız infaz yaptıklarını düşünüp aileyi suçlar.Gruba giren ergen,kınama,eleştirilme,beğenilmeme kaygılarından dolayı gruptan çıkmaktan çekinebilir.Özellikle yetersiz özgüveni olan ve ailesi tarafından sürekli eleştirilen çocuklar kısmen de olsa arkadaş gruplarında değerli olduklarına inanırlar.Onlar için gruptan çıkma birnevi bu değeri kaybetme anlamına gelir grubun aldığı ortak bir karar karşısında bir üyenin mualif davranması mızıkçılık anlamına gelir.Böyle bir durumu ise ergen kendi onuruna yakıştıramaz.Özellikle erkek ergenlerde bunun sıkça örneği görülmektedir.Ergen,arkadaş grubundan çıksa da onu bekleyen güzel ve destekçi bir ortam olmayacağını düşünüyorsa,yani ailesini bu konuda yetersiz buluyorsa,kötü de olsa bu ortamda olmaya devam eder(Aktosun,2006)


Psikanalitik Yaklaşıma Göre Kişilik Gelişimi

Freud tarafından geliştirilmiştir.Kişilik gelişiminde ilk beş yıla diğer kuramcılara göre daha fazla önem vermiştir.Freud, kişiliği beş psikoseksüel gelişim evresine ayırarak incelemiştir.

Oral Evre (0-1,5 yaş): Oral dönem doğumdan ilk yılın sonuna kadar sürer.Bu dönemde çocuk ağzını sadece beslenme organı olarak değil, aynı zamanda tanıma ve haz alma organı olarak da kullanmaktadır.ağız ve dudaklar erojenik bölgelerdir ve emme erotik bir haz sağlamaktadır.Freud'a göre, bir yetişkinin sinirli ve gergin olduğunda tırnaklarını yemesi oral bağımlılıktır.Erken gelişim dönemindeki bu davranışlar, yetişkinlik dönemindeki bazı davranışlar için aynı zamanda prototip teşkil etmektedir.

Anal Evre(1,5-3 yaş): Bu dönemdeki en önemli görev bağımsızlığı, kişisel gücü ve otonomiyi öğrenmek, negatif duyguların nasıl farkına varılacağını bilmek ve onlarla başa çıkmayı öğrenmektir.
Bu dönemin kişilik gelişiminde önemli bir yeri vardır.Anal evre, çocuğun kendini kontrol etme ve denetlemeyi kazandığı, çevresindekilerin koyduğu kurallara uymayı öğrendiği bir dönemdir.Bu dönemde anne ile çocuk arasındaki ilişkiler uyumlu olarak sürdürüldüğünde kişi özerk bir birey olarak seçimlerini yapabilir, gereksiz inatlardan kaçınır, bağımsız ilişkiler kurar ve sürdürür.

Fallik Evre(3-6yaş): İçgüdüsel enerjinin genital bölgelerde odaklaşmaya başladığı bu evrede, çocuk cinsel organlarının farkına varır ve onlarla oynamak ister. Freud'a göre bu evre cinsel kimliğin temellerinin atıldığı evredir.Çocuk cinsel kimliğini geliştirmek için model arayışı içindedir.
Bu evrede anne babanın sevecen, sıcak ve hoşgörülü tutumu çocuğun sağlıklı bir tutum geliştirmesine yardımcı olurken, baskıcı yasaklayıcı ve sabırsız tutumlarıyla cinsel kimlik karmaşası yaşatacaklarından, saldırganlık ve mutsuzluk gibi gibi kişilik geliştirmelerine sebep olur.

Gizil Evre(6-12 yaş): Bu dönemde çocukların iç dünyaları kadar dış dünyaları da ilgilerini çekmeye başlar.Ergenlik çağının başlangıcına kadar hakim olan bir dönemdir.Bu evre başarılı bir şekilde yaşandığında çocuk özerk bir birey olarak girişimlerde bulunmayı öğrenir, yenilgiye uğradığında aşağılık duygusuna kapılmaz.Bu dönemde ilgi ve merakların sağlıklı olarak doyurulması gerekir.Aksi halde üretgenlikten kaçan, öz güvenden yoksun, içe dönük ve güvensiz bir kişilik geliştirir.

Genital Evre(12-18 yaş): Bu dönemde kız ve erkek arasında yakınlaşma görülür.Ergen anne babasına olan bağımlılığından kurtularak aile dışındaki kimselerle olgun ilişkiler kurmayı öğrenir, toplumsallaşma önem kazanır.Ergende grup etkinliklerine karışma, meslek seçimine ilişkin ve evliliğe ilişkin tasarılar oluşur.
Çocuk kişiliğinden yetişkin kişiliğine geçiş söz konusudur.Bu dönemi olumlu bir şekilde geçiren kişiler tutarlı bir kimlik geliştirirler, diğer insanlarla sağlıklı ilişkiler kurabilirler,yaşamdan zevk alır, yaratıcı, üretken ve mutlu bir insan olurlar.



Erik Erikson'un Psikososyal Kişilik Gelişim Kuramı

Kişilik gelişimini, doğumdan ölüme kadar geçen süreye yayarak kesin sınırlarıyla birbirlerinden ayrılmayan, ama farklı özellikler taşıyan, kökleri ve uzantıları birbirinin içinde bulunan sekiz evrede ele alan Erikson, toplumun ve kültürün rolünü ön plana çıkarmıştır.
İnsan gelişimini sekiz dönem halinde inceleyen Erikson, normal kişilik gelişimini, benliğin içinde bulunduğu döneme göre kazandığı nitelikler açısından değerlendirmektedir.Buna göre; birinci dönemdeki temel güven duygusuna karşılık güvensizlik, ikinci dönemdeki özerklik duygusuna karşılık utanç ve kuşku, üçüncü dönemdeki girişimciliğe karşı suçluluk, dördüncü dönemdeki çalışma ve yapaycılık duygusuna karşı aşağılık duygusu, beşinci dönemdeki kimlik gelişimine karşı rol karmaşası, altıncı dönemdeki yakın ilişkiler kurmaya karşı yalnızlık duygusu, yedinci dönemde üretkenliğe karşı kısırlık veya durgunluk, sekizinci dönemdeki benlik bütünleşmesine karşı umutsuzluk niteliklerinden sağlıklı olanların sağlıklı olanlardan daha fazla psikolojik sağlığına işaret etmektedir.Dolayısıyla normal bir benlik gelişimi her dönemin kendine özgü gereksinimlerin karşılanması, sorunlarının çözümlenmesi, görevlerinin uygun zamanda tamamlanmasıyla mümkün olabilmektedir.
Adler'in Kişilik Gelişim Kuramı

İnsanı toplumsal bir varlık olarak ele alan Adler'e göre insan, diğer insanlarla ilişki kurma gereksinimi içinde olduğu için kendinden çok topluma yönelik bir yaşam biçimi sürdürme eğilimindedir.Kişiliğin bütünlüğü üzerinde durmuştur, insanların birleşmiş ve bütün bir birey olarak algılanması gerektiğini vurgulamıştır.Bireyin kişiliğini kendi çocukluk deneyimlerinin şekillendirmesinden ziyade, kendi oluşturmakta ve yaratmaktadır.Bu yaklaşımın temel dayanağı, insanları sosyal, yaratıcı, karar verici ve uygulayıcı olarak kabul etmesidir.
Adler'e göre yaşamın amacı, üstün olmaktır.İnsanların bu amaca ulaşmak için seçtikleri yollar farklıdır.Üstünlüğünü gösterme alanları yaşam biçimlerine göre değiştiğinden; kimi insanlar bilim, kimisi teknoloji, kimisi de güldürü üreterek üstün olma çabası içindedrler.Adler, üstünlük kavramını kişinin potansiyelini kullanma derecesi olarak görmüştür.


Karen Horney'in Kişilik Gelişim Kuramı

Karen Horney'e göre çocuğun davranışlarının biçimlenmesinde anne babanın tutumlarına ve çevresel faktörlere ağırlık vermektedir.Çocuğun anne babasıyla olan ilişkilerinde yaşanan güven sarsıcı durumlar onda anksiyete yaratabilir.Güvensiz ve kaygılı olan çocuk, yalnızlık ve çaresizlik duygularıyla baş edebilmek için stratejiler geliştirerek yaşamının diğer dönemlerinde bunları sürdürür.
Horney'e göre insan bir yanda başkalarınca sevilme ve bağımsız olma isteklerinin yanında, çevresindekilere karşı güç kazanma eğiliminde olduğu; bu eğilimler birbiriyle ne kadar uyuşursa, o kadar sağlıklı bir kişilik geliştirebileceği; aksi halde içsel çatışmalar yaşayabilmektedir.



Erik Fromm'un Kişilik Gelişim Kuramı

Bireyin sağlıklı bir kimlik geliştirmesi, bireyin yaratıcılık ve yargılama eğiliminin gerçekleştirmesinde, içinde yaşadığı toplumun kendisine verdiği fırsat ve sağladığı desteğe bağlıdır.Yıkıcılık bu eğilimin engellenmesi sonucu ortaya çıkan tutumdur.Çünkü bu eğilim, çevresiyle olan bağların kopmasına neden olmaktadır.
Fromm'a göre insanın tutkuları, kaygıları, beklentileri ve gereksinimleri tamamen içinde yaşadığı kültürün ürünleridir.Bu nedenle insanın doğuştan getirdiği bir yanlışlığı yoktur; kabul edilmeyen davranışlarının ardında sevgi, ait olma gibi içsel varoluş gereksinimlerinin sağlıklı olarak karşılanamaması bulunmaktadır.Toplum ne ölçüde bireyin kendisi olmasına fırsat verirse, birey o ölçüde sağlıklı bir kişilik yapısına sahip olma fırsatını elde edecektir.Aksi halde birey, patolojik kişilik özellikleri geliştirecektir.



Kişilik Gelişimine Hümanistik Yaklaşım

İnsan davranışlarını içgüdüler ve bilinçdışı tepkiler ile açıklayan Freud'a karşı Maslow, in san davranışlarını doğuranın da yönlendirenin de onun gereksinimleri olduğunu ileri sürmüştür.Kendini gerçekleştirme kavramını literatüre kazandıran Maslow, insanın değerli,kendine özgü, duyarlı ve iyiye yönelik bir öz bene sahip olduğunu benimsemektedir.İnsan gereksinimlerinin sistematik bir sınıflamasını yaparak pramidal bir yapı içinde ortaya koyan Maslow, kişiliğin gelişimini, bireyin kendini gerçekleştirmek için güdülenmesi ve gereksinimlerinin yeterince doyum sağlamasına bağlar.
Kendini gerçekleştirmekte olan insan dürüsttür,başkalarını besler, insanlara inanır, onları geliştirir, yönlendirir, onlarla bağ kurar, başkalarına yetki verir ve çevresinde başka etkili insanlar yaratır.

Rogers, insana ve onun yeteneklerine değer veren ve kişiliğinin gelişimini benliğinin gelişimi ile açıklayan, fenomenolojik bir kişilik kuramı geliştirmiştir. Kişilik gelişiminde bireyin toplumla uyum içinde yaşamasının önemini belirten Rogers, insanın varoluşunu organizma, fenomeal alan ve ben olmak üzere üç temel alanın işleyişi ve karşılıklı birbirini etkilemesiyle açıklar.
Kişilik gelişimini Rogers, benlik bilincinin gelişimiyle açıklamaktadır.Bir kimsenin benlik bilinci, onun kendisi ille ilgili düşünce algı ve kanaatlerinin anlatımıdır.Bireyin kendisini nasıl gördüğünün anlatımı olan benlik bilinci , onun kendisiyle ve başkalarıyla olan ilişkilerini etkileyerek, davranışının yapısını ve yönünü tayin eder.(Ersanlı,2005)


GENÇLİK DÖNEMİ VE KİMLİK OLUŞUMU
Gençlik döneminin en önemli psiko-sosyal yanı, kimliğin kazanılmasıdır. Gencin bu dönemde sağlam bir kimlik duygusu geliştirebilmesi gerekir. Kimliğin en kısa tanımı "kişinin kim olduğunun ve nereye gittiğinin farkında olması"dır. Yani genç insanın "ben kimim?" sorusuna verebilecek cevabı bulunmasıdır.
Kimlik, özdeşimlerin bittiği yerde başlar. Çocuk, ruhsal gelişimi sırasında çeşitli özdeşimler kurar. Yani çevresindeki yetişkin insanları, dar anlamıyla da ana-babayı model alır, onların davranışlarını taklit eder içine sindirerek kendi özellikleri haline getirir. Çocukluktaki bu özdeşimlerin birbiriyle bütünleştirilmesi ve gençlik dönemindeki arkadaş gruplarının değerlerinin alınmasıyla kimlik oluşur. Yani kimlik, çocuklukta çevredeki kişilerden kazanılan özelliklerin bütünleşerek benliğe yerleşmesiyle oluşur. Kimlik duygusu ise bu bütünleşmenin yaşanması ve buna bağlı güven duygusudur.
Kimlik duygusu sağlam bir bireyin "ben neyim?", "kimim?" soruları karşısında duraksamadan vereceği cevapları vardır. Bunun rahatlıkla yapılabilmesi için kişinin kendi bireysel benliğine yerleşmiş olan süreklilik ve aynılık duygusuna gereksinim duyulur.
Kimlik duygusu güçlü olan bireyler, kendilerini diğer insanlardan ayrı bir kimse olarak ayırabilirler. Zaman içinde kendileri ile ilgili devamlılık, tamlık ve bütünlük hissine sahip olurlar. Kimliğin gelişimi için toplumsal ortam, çevre önem taşır; yani kişinin kendisini nasıl gördüğü diğer insanların onu nasıl gördüğü ile bağlantılıdır.
Gençlik döneminde kişi, yaşamının önceki dönemlerinde yaptığı özdeşimleri birleştirerek tek ve bir kimliğe dönüştürebilmelidir. Bu da gençlik döneminde ulaşılan bilişsel kapasiteyle başarılabilecek bir durumdur.
Kimlik oluşumunda aile ile olan ilişkiler de büyük önem taşır. Kimliği ile ilgili tam bir netliğe ulaşamamış kimlik araştırması içinde olan gençler, aileye daha bağımlı olan, bağımsızlığın ve atılganlığın hoş görülmediği ailelerden çıkan gençlerdir.
Kimlik gelişimi, çeşitli biçimlerde yolla duraklar veya bozulabilir. Kimlik duygusu oluşmamış kimselerin yaşamla ilgili seçimleri amaçları sağlıksız seyredecek; sonuçta ortaya çıkan durum ise kimlik karmaşası olacaktır.
Kimlik krizi ise, kişisel aynılık ve tarihsel süreklilik duygusunun yitimi, toplum tarafından kişiden beklenilen rolü kabullenememe veya yerine getirememe durumudur. Bunun sonucunda toplumsal yalıtılma ve geriye çekilme, aşırılıklar, isyankarlık veya her şeyi reddetme gibi tutumlar ortaya çıkarlar.
Güçlü bir kimlik duygusuna sahip olan insanlar, daha otonom, yaratıcı, çevrenin uyum için yapacağı baskılara direnebilen, yakınlık kurabilme kapasitesine sahip kimselerdir.
Kimliğin önemli bir bileşeni de cinsel kimliktir. Cinsel kimlik, bedensel biyolojik cinsel yapısının farkında olmak ve buna göre kendisini kadın veya erkek kabul etmekle kazanılır.
Gençlik döneminde toplum, genç insandan açık bir şekilde tanımlanmış bir cinsel kimlik kazanmasını bekler ve ona bunun için bir imkan sunar. gençlik dönemindeki bu gelişme cinsiyet yoğunlaşması olarak adlandırılır. İlk gençlik döneminde gerçekleşen bedensel değişiklikleri izleyerek erkeksi veya kadınsı görünüşün daha belirginleşmesine erkeksi ve kadınsı toplumsal rollerin alınması eşlik eder.
Sağlıklı bir şekilde cinsel kimliğin kazanılması halinde genç insan, erkek veya kadın olmak durumuyla ilgili kendisini rahat hissetmelidir. Ancak özellikle bu dönemde gençlerde beden imgesi ile cinsel kimliğin uyumu konusunda -örneğin yeterince erkek görünümlü veya yeterince kadın görünümlü olunup olunmadığıyla ilgili- kaygı çıkabilir.

ÖZDEŞLEŞME

Bu dönemde ergen, çevresinde 'onun gibi olmak' istediği kişileri arar. Bu aileden, sevgi ve anlayış gördüğü bir kimseden, arkadaşlarından biri olabileceği gibi ünlü bir pop müzik sanatçısı da olabilir. Ergen, kim olduğunu, neye değer vereceğini, kime bağlanıp inanacağını, amacını bulmaya çalışır.


YABANCILAŞMA


Bazı ergenler, baskıları uzlaştırma yolunda mücadele edecekleri yerde, bunlara yenik düşerek yabancılaşma durumuna girerler. Toplumları içinde fiziksel olarak yaşayan, ama psikolojik açıdan toplumdan kopmuş olan bu bireyler, bir kimlik sahibi olmak ve toplumda özel bir yer kabul etmek istemezler. Bu gençlerin çoğu kimlik bunalımına ya da kimlik dağılmasına uğrarlar. Mesleki bir seçim yapamazlar, belli bir cinsel rolü üstlenemezler.
Yabancılaşma bir tek tutum ve davranışa bağlı olamaz. Bir çok tutum ve davranış bir araya gelince kişinin sevilmemesine ve grup dışına atılmasına neden teşkil ederler. Bunlar şöyle sıralanabilir:
-Gösterişçilik
-Kabadayılık,kabalık
-Diğerlerine zıt gitmek
-Hep yanlış anlaşılma hissi içinde olmak ya da hep şikayette bulunmak
-Kin gütmek ya da hasetlik
-Çekimserlik
-Devamlı bahane bulmak gibi savunma mekanizmalarını kullanmak
-Diğerleri üzerinde hakimiyet kurmaya çalışmak
-İnatçı, asık suratlı olmak
ışını değerlendirme durumundadır. Özdeşleşmenin oluştuğu ortamın toplumsal, ekonomik, kültürel özellikleri bir yandan kişiliği oluştururken, öte yandan kişilikle toplum arasındaki tüm ilişkilerin temeli olan özerklik ve sorumluluk kavramlarını biçimlendirir( Yavuzer,1993; Altınköprü, 1999).


GENÇLİK DÖNEMİ BENLİK VE KİMLİK GELİŞİMİ

Gençlik kimine göre bir geçiş dönemi,kimine göre çocuklukla erişkinliği bağlayan bir köprüdür.kimine göre de bir gelişme basamağı,erişkenliğe hazırlık yıllarıdır.gencin topluma katılabilmesi,erişkinler arsında yerini ve konumunu alabilmesi bu gelişme döneminde belli bilgi ,beceri ve deneyimi kazanmasına bağlıdır.genç ailesi dışında toplumsal ilişkilere girebilmeli,özellikle yaşıtlarıyla arkadaşlık kurup sürdürebilmelidir.Karşı cinse eğilim ve yaklaşma isteği duymalı ve sevgi bağı kurabilmelidir.Kendine özgü değerler ,yaşam anlayışı ve dünya görüşü oluşturmalıdır.Genç çevresiyle bütünleşirken kendi öz benliğinin bilincine varmalı,kimlik duygusu geliştirmelidir.
Benlik kavramı,insanın kendi benliğini kavrayış algılayış biçimi olarak tanımlanır.kişinin kendisini nasıl görüp nasıl görüp,kendine nasıl değer biçtiğini anlatır.
Her insanın ulamsak istediği bir benlik kavramı vardır.kişi özlediği,kendine yakıştırdığı bu benlik kavramını geliştirmeye çalışır.bu bene yaklaştıkça mutlu olur.
Gençlik çağı benlik kavramının önem taşıdığı bir çağdır.genç kendini tanımaya çalışır.duyguların bedenini inceler,nasıl bir kişi olduğunu ne olmak istediğini anlamaya çalışır.bunlar benlik arayışının belirtileridir.

Genç kendini aşağı görmekle yüceltmek arasında gider gelir.adını beğenmez,yüzünü duruşunu beğenmez kısacası benliği kişinin baş uğraşı olur.

Bu çağda benlik kavramı sürekli dalgalanma gösterir.genç kendine yakışacak bir kimlik aramaktadır.kişi kendini sürekli tartmakta,değerlendirmekte ve eleştirmektedir.



BENLİK SAYGISI

Benlik kavramının beğenilip beğenilmemesi benlik saygısını oluşturur.benlik saygısı kişinin kendisini olduğundan aşağı yada olduğundan üstün görmeksizin kendinden memnun olma durumudur.
Benlik saygısı,kişinin geldiği aile ana babası,eğitim düzeyi,mesleği,ekonomik durumu gibi daha pek çok etkenle ilişkilidir.gencin benlik saygısı ana babaların ilgisi oranında artmaktadır.
Gençlik çağında genellikle başarısı yüksek olanların benlik saygıları da yüksektir.klüplere derneklere giren çocukların benlik saygıları da genellikle yükselmektedir.
Ana babaların ayrılmış olması gencin benlik saygısında biraz düşmeye neden olmaktadır.benlik saygısı ile ruh sağlığı arasında yakın bir ilişki söz konusudur.
Benlik saygısı yüksek olmayan kişilerin kendilerine güveni de azdır ve böyle kişiler kolay umutsuzluğa kapılabilirler.


KİMLİK

Çocuk ana babasını kendine örnek alarak,onlarla özdeşleşerek kişiliğini geliştirir.Çocuklukta ana babaya benzemek çocuğa yetmektedir.Çünkü çocuğun gözünde ana ve babası en akıllı,en sevimli,en güçlü ve en yanılmaz kişilerdir.İlkokul çağında ise öğretmen en iyi ve en üstün örnektir onun için.Oysa ergenlik döneminde işler değişir.Ana baba artık kusursuz örnek olmaktan çıkmıştır.Artık onlar her şeyin en iyisini,en doğrusunu bilen yanılmaz kişler değildir.Kısacası çocukluk çağında çocuk kendini ana babanın bir benzeri ya da kopyası olarak algılar,bununla da övünür.Kendisini onlardan ayrı düşünemez.Oysa gençlik çağında genç bu özdeşim örneklerini yeni baştan değerlendirir,süzgeçten geçirir.Bir bölümünü benimser,bir bölümünü de yadsır.Kendisine yeni özdeşim örnekleri bulmaya çalışır.Bunlar arkadaşları veya hayran olduğu ünlü bir kişi olabilir.
Onları giyimleri,oturup kalkışları,konuşma biçimleri,görüşleri ve davranışlarıyla bir süre kendinde yaşatır.
Bu özdeşim denmeleri,gencin kendi üstüne en uygun en yakışacak olana kadar elbise çıkarıp giymesine benzer.Deneye deneye genç kendine yeni bir kimlik ya da benlik kimliği oluşturur.Kimlik oluşumu özdeşimlerin bittiği yerde başlar.Bu yeni benlik kimliği özdeşimlerin birbirine yamanmasından ve adeta parçaların toplamında oluşan bir benlik değil y
eni bir bileşimdir.Kimlik duygusu gelişmiş bir genç,kendi benliğinin sürekliliğini algılayan,kendine yabancı görülmeyen,nereden gelip nereye yöneldiğinin bilincinde olan kişidir.Kendine özgü duyguları,düşünceleri,amaçları,kendi geliştirdiği inançları,bir yaşam ve dünya görüşü vardır.Kimlik duygusu açık denizde giden bir gemiye yol gösteren bir pusula gibidir.Kimlik duygusu iyice oluştuğu zaman kişi kendisini hem özerk biri olarak görür,hem de önem verdiği çevresinde benimsendiğine ve onaylandığına inanır.Artık özerk bir kişi olmanın yanı sıra toplumun uyumlu bir üyesi de olmayı başarmıştır.


KİMLİK BUNALIMI

Benlik kimliğinin oluşumu bir deneme ve yanılmadan, bir çok engeller aşıldıktan sonara gerçekleşebilir.Gençlik bunalımı gencin kendi kimliğini arayış bunalımıdır.Genç yeni savunma yollara geliştirmekte, özgür denemeler yapmakta, iç ve dış baskıların üstesinden gelmeye çalışmaktadır.Mayın tarlasında yürüyen bir askerin kendine çıkış yolu bulmak için duraklayarak, dolanarak, yol almasına benzer bir çaba göstermektedir.Mayın tarlasını geçmek zorundadır,geçemezse kurtuluş sınırına ulaşamayacak, kendini erişkinler dünyasında yönetecek özgür kimliğine kavuşamayacaktır.
Özgür ve bağımsız olmayı istemek kolay,ancak bağımsızlığını nasıl kullanacağın ı bilmek güçtür.Ana babasından değişik olmak için baş kaldıran genç kendini bir süre boşlukta bulur.Kendini dayanaksız ve güvensiz görür.Ana babanın uyduluğundan kurtulayım derken yaşıt kümelerinin egemenliği altına girer.Deneye yanıla bir uçtan öbürüne gide gele kendi aradığı benliğe yaklaşır.Sırdan biri olmakla,herkesten başka biri olmak arasında bir yerde karar kılar.



KİMLİK ARAYIŞI


Ergenlik döneminin en önemli sorunu kimlik arayışıdır. Bu dönende ergen, yavaş yavaş bir yaşam felsefesi, bir dünya görüşü ve inançlar geliştirmek durumundadır. Kişinin kimliğini açık seçik bulması, başkalarına ne denli bağımlı olursa olsun, kendini diğerlerinden ayrı bir varlık olarak algılamasına, 'ben varım' demesine bağlıdır.
Toplumda kadınla erkek için belirlenmiş ideallere, ilkelere ters düşmek ve bu duruma çevrenin hoşgörüsüz tutumu, ergenin üstünde olumsuz etki yapabilir. Burada üzerinde durulması gereken nokta şudur: ergenin kendi vücudunu algılaması, kendini nasıl gördüğüne bağlıdır. Örneğin, güzel bir genç kız, ailede sevilmeyen bir akrabaya benzetildiği ve yıllarca 'tıpkı onun gibisin' dendiği için kendini itici sanabilir.


KİMLİK KARMAŞASI

Kimlik bunalımı atlatılması gerekli doğal bir gençlik hastalığı olarak tanımlanabilir.Kimi gençte belli belirsiz geçer,kiminde ağır belirtilerle kendini gösterir.Çağın sonuna doğru genç durulur.
Benlik kavramı netleşir,benliğe saygısı artar.Kendi kendisiyle ve çevresiyle çatışması yatışmış,uzlaşma sağlanmıştır.Kendine bir yol çizmiş ,amaçları belirlenmiştir.Bazı gençler gençlik çağının çalkantısını,belirsizliğini ve bocalamasını kolay atlatamazlar.Böyle gençler ne istediklerini nereye yöneldiklerini bilemezler.Karar veremez ,kalıcı seçimler yapmazlar.Genç bu dönemde yeni savunma yolları geliştirmekte özgür denemeler yapmakta,iç ve dış baskıların üstesinden gelmeye çalışmaktadır.Mayın tarlasında yürüyen bir askerin kendine çıkış yolu bulmak için duraklayarak,dolanarak yol almasına benzer bir çaba göstermektedir.Mayın tarlasını geçmek zorundadır,geçemezse kurtuluş sınırına ulaşamayacak,kendini erişkinler dünyasında yönetecek özgür kimliğe kavuşamayacaktır.
Özgür ve bağımsız olmayı istemek kolay,ancak bağımsızlığını nasıl kullanacağını bilmek güçtür.Ana babasından değişik olmak için başkaldıran genç kendini bir süre boşlukta bulur.Kendini dayanıksız ve güvensiz görür.Ana babanın uydululuğundan kurtulayım derken yaşıt kümelerinin egemenliği altına girer.Deneye yanıla ,bir uçtan ötekine gide gele kendi aradığı benliğe yaklaşır.Sıradan biri olmakla,herkesten başka olmak arasında bir yerde karar kılar(Yörükoğlu,2000).




GENÇLİKTE KİMLİK PROBLEMLERİ

Unesco ergenlik dönemini, cesaretin çekingenliğe, macera isteğinin rahata üstün geldiğini çağ olarak tanımlar.
Coşkulu, heyecanlı, çalkantılı, tutkulu, fırtınalı bir dönemdir. kanı kaynayan geçte cinsel arzular davranışlarına egemen olmaya başlamıştır.
Uçarılık, haylazlık, gözü karalık bunalımlar, çatışmalar, öfkeler, kaygılar, bu dönemin özellikleridir. Tatlı hayaller, idealler, ilk sevgiler, sıkı arkadaşlıklar bu dönemde yaşanır.
Ergenlik dönemindeki genç kendini arayıp bulma ve kanıtlama sabah işyerindeyken az çok bunalım geçirir. Bazı gençlerde bu bunalım karmaşa ve akıl sağlığı bozulmasına kadar varabilir.
Kendine yol çizme amacını belirleme, cinsel kimliğini oturtma, insan ilişkilerini düzene koyma içerisindedir.
Benlik kavramı ve benlik sınırları belirsizdir. "Ben kimim " sorusunu çok sorar. Bu dönemde din, uyruk, iş, yer değiştirmeler çok yaşanır.
Kimlik bunalımı çeken genci düzenli hayat sıkar. Başkasına benzemekten nefret eder. Başka kimsede olamaz kendiside olamaz.
Bir kimse olmayı beceremeyen genç dürtüseldir. Ani tepkileri ve çıkışları vardır. Sinirli, saldırgan, nankör tutumları nedeniyle ailesi ile çatışır.
Çoğu zaman uyumsuz kuşkucu ve alıngandır.
Alkol, sigara, maddeye kolayca yönelir. Böylece yalancı bir güven duygusu oluşur. Üstün ve başarılı görünme arzusunu, kıskançlığı, kuşkuculuğu bir süre uyuşturucu ile avutmaya çalışır. Grup baskısını üzerinde çok hisseder. Aidiyet duygusu ile toplumsal diğerleri hiçe sayabilir.(Tahran,2006)



BAĞIMSIZ VE YETİŞKİN KİMLİĞİNİN KAZANILMASI

Freud'a göre genital dönem, içgüdüsel enerjinin yeniden genital bölgede harekete geçtiği bir dönemdir. Çocukluk süresince kurulmuş olan id, ego ve süperego arasındaki denge yeniden bozulmuş olur. Cinsel dürtüler gencin fallik dönemdeki çatışmaları yeniden yaşamasına yol açar; ancak romantik ilişkiler bu kez aile dışında aranır.
Erikson'a göre yetişkinliğe sağlıklı geçişin en önemli koşulu kimlik kazanmadır. Kimliğin oluşması süreci ergenlikten çok önce başlamaktadır ve önceki dönemlerde başarılı sonuçlar alınmış olması yetişkin kimliğine geçişi de kolaylaştırmaktadır. Özellikle gelişmiş kabul edilen ileri toplumlarda ergen bir kimlik bunalımı yaşamaktadır. Bedeni, çok kısa bir süre içinde yetişkin görünümü alan ergen artık çocuk gibi davranamayacağını anlar ve "Ben kimim?" "Değerlerim nelerdir?" "Yaşamdaki amaçlarım neler olmalıdır?" gibi sorularla geleceğe dönük kararlar almaya ve benliğini oluşturmaya başlar. Toplum içinde kendi seçtiği ideolojiye uygun bir rol bulursa kimlik kazanmış olur. Bunu başaramayan ergenlerde ise kimlik krizi devam eder. Pek çok denemeyle bu kriz çözülmezse ergen kimlik kargaşasına düşebilir veya olumsuz bir kimlik geliştirebilir.
Erikson'dan sonra Marcia yaptığı çalışmalarla ergenlerde 4 farklı kimlik statüsü olduğunu belirlemiştir. Bunlar, erken bağlanmış, kargaşalı, kararsız ve başarılı kimlik statüleridir. Erken bağlanmış kimlik statüsündeki ergenler bir karar alma sürecinden geçmemişlerdir. Kimlikle ilgili tüm kararları genellikle ebeveynleri tarafından belirlenmiştir. Yetişkinliğe geçiş pürüzsüz ve çatışmasızdır. Kargaşalı kimlik statüsündeki ergenler ise bir kriz yaşamazlar ve mesleki rol seçimiyle ilgili olarak da bir güdüleri yoktur. Bunlar bir kimliğe bağlanmaktan tamamen kaçınmaktadırlar. Kararsızlar ise bir kimlik krizi yaşarlar, kaygıları yüksektir ve karar alma süreci devam etmektedir. Bu nedenle ergenlerin kendileriyle en ilgili oldukları statüdür. Başarılı kimlik statüsündekiler ise kimlik krizini atlatmış ve bir kimliğe bağlanmayı gerçekleştirmiş ergenlerdir.
Ergenlerin hangi kimlik statüsünde yer aldığı onun kendilik imgesini, beklentilerini ve strese karşı tepkisini etkilemektedir. Başarılı kimlik statüsündeki ergenlerin oranı yaşla birlikte artmakta ve kimlik gelişiminde kültürel farklılıklar görülmektedir.
Bebeklikteki bağlanma ve bireyleşme süreçlerinde olduğu gibi kimlik arama sürecinde de eğer aile güvenli bir sığınak sağlarsa ergen daha kolaylıkla ve daha geniş bir dünyada kimlik arama sürecine girişecektir. Ailenin ve okulun sağladığı fırsatlar da ergenin kimlik kazanmasını ve mesleki bağlanmalarını etkilemektedir. Ayrıca, kültürel bağlam ve tarihsel dönem gibi değişkenler de ergenin meslek seçiminde, cinsiyet rol tercihlerinde ve politik değerlerini belirlemesinde önemli rol oynamaktadır.
Ergenlikte yakın arkadaşlıklar ergenlerin kendilerini ve diğerlerini anlamalarını, ergenlikteki stresle baş etmeyi ve okula uyumu kolaylaştırmaktadır. Ergen grupları, konuşma tarzları, giyimleri ve davranışlarıyla birbirlerinden ve yetişkinlerden ayrılırlar. Bu gruplar ergenin kendine uygun bir kendilik duygusu oluşturmasında aileden bağımsız bir bağlam sağlar. Ergenlikte grup baskısına uyma, çocukluk ve yetişkinliktekinden daha fazla olduğu için arkadaşlıklar riskli davranışlar için güdüleyici olabilmektedir. Ergende yüksek özsaygı, sosyal ve ahlaki olgunluk ve ebeveynin yakınlığıyla kendini gösteren demokratik ana-baba tutumu akran baskısına direnmede önemli bir rol oynamaktadır. Çocukluktaki zayıf akran ilişkilerinin, ergenlikteki okul başarısızlığı, ergen suçluluğu ve problemin dışsallaştırılması gibi gelişimsel sorunlarla ilişkili olduğu bulunmuştur. Ergen suçluluğuyla ilişkili bir başka çocukluk davranışı da saldırganlıktır. Çocukluktaki saldırganlık, okul başarısızlığını ve okuldan uzaklaşmayı yordamakta (tahmin etmekte) ve özellikle yetişkinlikteki psikiyatrik problemlerin çoğuyla da ilişkili bulunmaktadır.(Sayıl,2006)


ERGENİN AİLE İÇİ İLİŞKİLERİ VE SORUNLARI

Olgunlaşmakta olan ergenin aile içinde gördüklerinin kişilik yapısını biçimlendirmede çok büyük etkisi vardır.
Ergenlik döneminde anne baba kontrolüne karşı gelişen tepkiye koşut olarak, otorite desteğine olan gereksinim, duygusal gerginliğe neden olur. Başka bir deyişle, ergen isyankar bir tavır alışının yanında, anne ve babasının desteğine gereksinme duyar. Bu, ergenin iç çatışmasını artıran bir nedendir.
Ergene karşı yetişkinin baskı ve yasaklara dayanan disiplin anlayışı, olumlu ve yapıcı olması gereken bu evreyi çatışmalarla dolu, olumsuz bir döneme dönüştürebilir.
Zor yoluyla veya sevgi esirgeyerek denetlemek, gençleri ana babaların isteklerine uygun davranışlara yöneltmek için kısa vadede geçerli gibi görünebilir. Ne var ki, bu tip denetim, onların ana baba ile özdeşleşmesini sağlamaz. Denetici kişinin yokluğunda, gençler kendi istekleri doğrultusunda davranacaklardır.
Anne ve babanın ergene güven vermesi ve aralarındaki diyaloğu en iyi biçimde sürdürmesi gerekir.
Aile içinde erişkinlerin tutumları, ergenin haklarıyla sorumlulukları arasındaki dengeyi kurabilecek türden olmalıdır. Aile içinde ergene yöneltilen farklı tutumlar, ergenin dengesizlik ve kararsızlığını arttırır. Örneğin, bir gün:'sen daha çocuksun, bunu bilmezsin.' diyen bir yetişkinin bir başka gün: 'kocaman adam oldun, hala bilemiyorsun.' şeklindeki suçlaması, ergeni dengesizliğe iten bir nedendir.
Anne babanın duygusal sorunları bulunan kişiler olmaları, evlilik ilişkilerinde başarılı olamamaları, ergenin aile içinde sürekli kavga ve çekişmeye tanık olması şeklindeki kötü ev koşulları, genci bir karmaşaya, iç çatışmaya ya da suçlu davranışa itebilir.
Aşırı koruma, bir çocuğu diğerinden ayırarak sevme yanlış anne baba davranışlarıdır.
Aşırı baskı ve aile içi gerginlik, ergeni evden ve okuldan kaçmaya iten davranış ve uyum bozukluklarına neden olan etkenler arasında sayılabilir.
Ergenlik çağını bilinçli karşılayan anne babalar önemli yanlışlar yapmaktan sakınabilirler. Gencin tepkileri ve çelişkili davranışları karşısında soğukkanlı olabilirlerse onları daha iyi anlayıp hoşgörülü davranabilirler.

Kısaca, kuşaklar arası çatışmaları ortadan kaldırmak için, yetişkinlerle ergenler arasında dengeli ve düzenli bir iletişim kurarak diyaloğu gerçekleştirmek ve ortak değerler oluşturmak en akılcı çözüm olmaktadır.


GENÇLİK DEPRESYONU

Ergenlik dönemi hızlı büyüme ve gelişme çağıdır. Hormonal fırtına yaşanır.
Gençlik çağındaki ölümlerin iki nedeni vardır. Araba kazaları ve intiharlar.
Heyecanlı, riski seven, cesaretli, macera heveslisi, tatlı hayallerin ilk sevgilerin olduğu bu dönemde hayal kırıklıkları da çok olurlar. Hayat deneyimleri çok azdır ve çabuk kırılırlar.
Paraya ihtiyaçları fazla olmadığı için onur ve başarıya daha çok önem veririler.
Kötülükleri tanımadıklar için elleri açık ve iyilikseverdirler.
Aldatılmadıkları için çabuk güvenir ve çabuk bağlanırlar.
Hayatın tokadını yemedikleri için yüksek hayaller ve amaçlar edinirler.
İstekleri aşırıdır, tutkularının kölesi olurlar. Çünkü hayatı tanımamışlardır.
Duygular iniş çıkışlıdır. Birden üzülür, birden sevinirler. Olur olmaz şeyi sorun yaparlar.
Fizik görünümüne, süse-giyime merakları fazladır. Spora ilgileri artar. Aynayla fazla zaman geçirirler.
Gencin böyle bocalama ve kaos döneminde kırılganlığı çok artmıştır. Kolay depresif olurlar. Sakarlaşırlar.

DEPRESYONU NASIL YAŞARLAR ?

Hırsızlık, yalan söyleme, tik, tırnak yeme, evden-okuldan kaçma, ders çalışmama, sinirlilik, dik kafalılık, yalnızlık hissi, sürekli iç sıkıntısı çekme, uyumsuzluk aşırı hayaller kurma, öfkelilik aşırı hayaller kurma, öfkelilik, otoriteye düşmanlık gibi belirtiler gencin örtülü bir depresyon geçirdiğini gösterir.


ANNE-BABALAR NE YAPMALI?

Gencin davranış diliyle yaptığı bir yardım çağrısıdır. Büyükler bu mesajı almalıdır. Çocukları ile aralarında psikolojik bir duvar varsa üçüncü kişilerden ve profesyonellerden yardım almalıdırlar.
Bu fırtınalı dönemi sağlıklı geçiren genç değerler sistemi kazanır. Doğru ile yanlışı ayıran iç disiplin bu dönemde kazanılır.
Vicdan ne yapması, ne yapmaması gerektiğini söyleyen zihinsel bir süreçtir. Yanlış yapmaktan onu koruyan bir bekçidir. Bu bekçinin olgunlaşması bu dönemde olur. Anne-babanın yuva sıcaklığını hissettirmesi, yol göstericiliği ve onu bunaltmadan yapılan denetleyiciliği gence yapılan en önemli ruhsal yardımdır.
Azarlayan, hor gören, nasihatlerle onu düzeltmeye çalışan ebeveyn yerine onunla paylaşan, üzüntü ve sevinçlerini beraber yaşayan ebeveyn olunmalıdır (Tarhan,2006).

Ergenlik Çağındaki Gençler Nasıl Beslenmeli?
Ergenlik çağında alınması gereken kalorinin %50si karbonhidratlardan, %30 u yağlardan, %20 si proteinlerden sağlanmalıdır.Ergenlik dönemi 12-17 yaş arası dönemdir.Bu dönemde protein ihtiyacı hayvansal ürünlerden sağlanmalıdır.Katı yağ çok fazla kullanılmamalıdır.Ergenlik çağında çinko ihtiyacı muhakkak karşılanmalıdır.Çünkü çinko cinsel gelişimi tamamlar.Eğer çinko eksikliği olursa cinsel olgunluğa erişemeyebilir.Çinko kırmızı ette, karaciğerde, pekmezde, peynirde, yumurtada, kuru fasulyede, buğdayda, bulgurda, bademde ve cevizde bulunur.
Ülkemizin %16 sı ergenlik çağındaki gençlerden oluşmaktadır.Bu nüfusun beklenenden daha bilinçli ve duyarlı olmalıdır.Bu bilinç için gençlerimiz besinlerin nerelerde nasıl kullanıldığını bilmeleri gerekir.
Besinler gruplara ayrılır. Bu grupları gençlerimiz bilmelidir.Ergenlik çağında gençlerimiz büyümeye ve gelişmeye devam ettikleri için besin değerinde bunları göz önünde bulundurmalıdırlar.Bu noktada uymaları gereken kurallar şunlardır.
1-Besin gruplarını öğrenmelidir.
2-Yediği besinlerden nasıl yararlandığını bilmelidir.
3-Düzensiz besin tüketmemelidir.
4-zararlı besinleri bilmelidirler.
5-Zayıflamak için yapılan rejim kurlarının yanlış olup olmadığına dikkat edilmelidir.
6-Besinlerin hazırlanması, saklanması, pişirilmesi hakkında doğru bilgilere ulaşılmalıdır.
Besinlerin doğru ve yeterli miktarda kullanılmasına dikkat ederek gençlerimizin beslenmesi sağlanmalıdır.Peki besin grupları nelerdir.
1-Grup süt ve yoğurt:Bu grup besinler protein, kalsiyum, fpsforve bazı B vitamini içerir.
2-Grup:Et , yumurta, kuru baklagiller yumurta protein içerir.Et ve kuru baklagiller proteince zengindir.B grubu vitaminleri içerir.A, D ve E vitaminlerini, demir potasyum v.b mineralleri içerir.
3-Grup:Sebze ve meyveler.C vitaminleri yönünden en engin olanlardır.Yeşil yapraklı meyve ve sebzeler a vitamini içerir.Potasyum ve diğer mineraller vardır.
4-Grup tahıllar ve ürünleri:Çok az protein içerir çokça karbonhidrat içerir enerji sağlar.
5-Grup:Yağ ve şeker.enerji sağlar.Çok alındığında kilo almada artış olur.
Gençlerimiz vücudumuza aldığımız besin öğelerini de bilmelidirler.
PROTEİNLER:Hücrenin yapısını oluşturur.Hücreler dokuları, dokular organları, organlar sistemleri oluşturur.Büyüme ve gelişme için en önemli besin unsurudur.Hormonların yapısında da protein vardır.
YAĞ:Vücudun%18i yağ olmalıdır.organları örterek korur.
KARBONHİDRATLAR:Enerji kaynağıdırlar.
MİNERALLER:Yetişkin insanda %6 olmalıdır.mineraller iskelet ve dişlerin yapısında bulunurlar.Vücuttaki suyun dengede olmasını sağlar.Enzimlerde yer alır.
VİTAMİNLER:Biyokimyasal olaylarda bulunur, kalsiyum ve fosforun kemiklerde yerleşmesini sağlar.
SU:Vücudumuzun % 60 su olmalıdır.Sindirimi kolaylaştırır, zararlı maddeleri dışarı atar.
Gençlerimiz ne kadar dengeli beslenirlerse gelişim ve büyüme o kadar sağlıklı olacaktır.Gençlerimiz günde 2 bardak süt içmeyi ve 5 bardak su içmeyi alışkanlık haline getirmelidirler (Sürmen,2007).

ERGENLE İLETİŞİM
Ergenin davranışlarına rehberlik edecek değerleri kazanması ve sosyal yönden sorumluluklarını öğrenmesi konusunda yardıma ihtiyacı vardır. Normal şartlarda ergenin bu ihtiyacını karşılayan ve ergenin yaşamında etkili olan toplumsal kurum aile olmalıdır.
Aile ortamında gördüklerinin, olgunlaşmakta olan ergenin kişilik yapısını biçimlendirmede çok derin etkisi vardır. Anne-baba ile çocuk arasındaki belli başlı ilişkiler, ergenin bunu algılaması ve anlamlandırmasını etkiler. Anne-babayla çocuk arasındaki ilişkilerin ilk bakışta hayli uyumlu olduğu sanılırsa da gerçekte karmaşık ve çok yönlü niteliği unutulmamalıdır.
Ergenlik döneminde, ergen isyankar davranışının yanında anne-babanın desteğine ihtiyaç duyar. Bu düşünce ergenin iç çatışmalar yaşamasına neden olabilir.
Ergene karşı yetişkinin baskı ve yasaklara dayanan disiplin anlayışı, olumlu ve yapıcı olması gereken bu evreyi çatışmalarla dolu olumsuz bir döneme dönüştürebilir.



Ergenle İletişimde Aileyi Neler Bekler?

" İlişkide ilk temel nokta güvendir. Ergen, anne babasına güven duyduğu sürece sorunlarına onları da ortak eder ve çözümü kolaylaştırmış olur. Diyalogun çocukluk yıllarından bu yana kopuk oluşu, ergenin bu dönemde anne babasıyla zıtlaşmasına, kutuplaşmasına neden olabilir.
" Kurulacak ilişki ergenin haklarıyla sorumlulukları arasında denge kurabilecek nitelikte olmalıdır.
" Aile içinde ergene yönelen farklı tutumlar ergenin kararsızlık ve tutarsızlığını arttırabilir. Örneğin: ""Sen daha çocuksun, daha bilemezsin"" diyen bir yetişkinin bir gün sonra ""Artık kocaman adam oldun hala bilemiyorsun"" şeklindeki suçlaması ergeni dengesizliğe itebilir.
" İletişim kurmanın ana özelliklerini ebeveynden alıp daha sonra şekillendireceği için, ergenin model alacağı anne babaya ihtiyacı vardır.
" Ergen anne babanın veya arkadaşlarının ölçüleri içinde değil, kendi ölçüleri içinde değerlendirilmeyi ister. İletişimde sosyal kabul ve onay bekler. Davranışlarının temelinde, başkaları tarafından beğenilmek, kabul edilmek isteği ile şiddetli bir bağımsızlık arzusu ve yetişkinlere kendini bağımlı kılan bağlardan kurtularak, kendi kişiliğini kanıtlama gereksinimi bulunmaktadır. Ergenin özerkliği için sürdürdüğü savaşım sadece ailesine karşı değil, tüm otoriteye karşıdır.
" Ergen iletişimde anlaşıldığını bilmek ve varolan potansiyelini ortaya çıkarmak için desteklenmek ister. Bu nedenle, ergenin anlaşılabilmesinin yollarından birisi de aktif dinlenilmesidir



Ergen Ne Hisseder Nasıl Davranmak İster?

1) Ergenin genel olarak duygularında istikrarsızlık olduğu görülür.bir gün önce çok mutlu ve enerjik olan ergen ertesi gün kabuğuna çekilmiş ve bitkin olabilir.duygular anlık olarak bile değişkenlik arz edebilir.bu nedenle ebeveynin bunu kabul etmesi ve her defasında ''Daha dün iyiydin şimdi ne oldu?'' türünde sorgulamalara ve baskıcı yaklaşımlara girmemesi gerekir.
2) Bu dönemde ergen duygularını çok dolu ve çoşkulu yaşar.Gerek ses tonu ve vurgulamaları ve gerekse mimikleri önceki döneme göre duygularını daha fazla ifade ediyor niteliktedir.
3) Diğer dönemlere göre daha yoğun hayal kurar ve gerçekten zaman zaman uzaklaşır bu hayaller gelecek planlarını yaşayabileceği gibi genellikle karşı cinsle ilgili hayaller olabilmektedir.
4) Ergen zaman zaman yalnız kalma isteği duyabilir.Odasına çekilen ve yalnız kalmak istediğini söyleyen bir ergenin ciddi bir sorunu olduğu düşünülüp kaygılanılmamalıdır.Ergen kendisiyle baş başa kalıp yaşadıklarının muhasebesini yapma ihtiyacı hissedebilir.
5) Ergen kendini yorgun hissedebilir,buna bağlı olarak çalışmaya karşı isteksizdir.Vücut enerjisi adeta büyümeye harcanıyor gibidir.
6) Ergen yaşadığı bedensel değişimlere bağlı olarak çekinebilir ve kendini saklama ve bu değişmelerden çevreyi haberdar etmeme isteği içinde olabilir.
7) Yeni şeyler deneme merakı artmıştır.
8) Bu dönemde arkadaş çok önemli bir noktadadır.Bu nedenle arkadaş seçimi konusunda ergenin dikkatli olması ve ailenin hassas davranması gerekir.
9) Bu dönemde ergenin fark edilme ve takdir edlme ihtiyacı vardır.Bu ihtiyacını aile içinde gideremeyen ergen farklı arkadaş gruplarında bu ihtiyacını giderebilir.


Anne Babalara Öneriler

" Bu dönem ergenin kendisi için olduğu kadar, anne - baba için de sıkıntılı bir dönemdir.
" Ergene karşı tutarlı davranışlar sergileyin.
" Ergenle ilgili sorunları onunla yalnızken ve zamanında paylaşın.
" Asla bir kaç sorunu birlikte ele almayın.
" Vaktiniz sınırlı ise bu durumu ona anlatarak uygun bir zaman bulmaya çalışın, geçiştirmeyin.
" Sorunları onun bakış açısından görmeye çalışın.
" Sürekli ikaz etmekten kaçının. Sadece yanlışlarını değil, doğrularını da yakalamaya çalışın.
" Akranları ile kıyaslama yapmayın.
" Arkadaşlığın birinci derecede önemli olduğu bu dönemde arkadaşlarını ve ailelerini tanıyın, onlara da arkadaşça yaklaşın. Yanlış olduğunu düşündüğünüz arkadaşlıklarının beğenmediğiniz yönlerini görmesine imkan ve zaman verin.
" En hassas olduğu konu çocuk yerine konulmasıdır. Bu nedenle çocuk yerine koymayın.
" Ergenin kendisi olmasına izin verin. Onu bir birey olarak kabul edin, düşüncelerini ifade etmesi için ona fırsat tanıyın. Öğüt verici ve ""Benim gençliğimde…"" diye başlayan konuşmalardan kaçının.
" Ergeni ilgilendiren bütün konularda, her iki tarafın isteklerinin belirlenerek bir orta noktaya varılması en iyi çözüm yoludur. Kararları onunla birlikte verin.
" İletişim kurarken onu mutlaka dinlediğinizi gösterin, bu şekilde kendisini önemli hissetmesini sağlayabilirsiniz.
" Ergenin sahip olamadıklarına üzülmek yerine, sahip olduklarına sevinin.
" Duygusal iniş-çıkışlar şeklindeki tepkilerinin size veya kişiliğinize karşı olmadığını, ergenliğin bir özelliği olduğunu kabul edip ergeni biraz rahat bıraktığınızda onun da sakinleştiğini fark edeceksiniz.
" Kendine güvenmeyen ergenin yapabildiklerini görmesini sağlayın, yeterli olduğu konularda onu destekleyin ve teşvik edin. Örneğin, basketbolda başarılı olmayan bir ergeni yüzmeye yönlendirmek gibi…
" Ergene yargılayıcı veya suçlayıcı davranırsak, onunla iletişimimizi koparır ve kendimizden uzaklaştırırız. Çocuklarımıza sevgimizi göstermeliyiz(Eyüpoğlu)


Öğretmenler Ergenlere Nasıl Davranmalı?

" Gençlerle şakalaşın, espri yapın, ama sakın alay etmeyin.
" Onları anlamaya ve empati kurmaya çalışın ama sakın yaşadıklarını küçümsemeyin.
" Onlara kuralları açıklayın ve uymalarını isteyin ama bunu otoritenizi kanıtlama yolu olarak kullanmayın.
" Gençleri kabul edin, değer verin ancak bu durum onların her davranışını onaylayın demek değildir. Yanlış davranışlarını onaylamadığınızı gösterin, elbette uygun bir şekilde.
" Gençlere görev ve sorumluluk verin ama onu baştan yenilgi ve başarısızlığa mahkum edecek görevler yüklemeyin.
" Gençlerin olumlu davranışlarına projektör tutunuz. Ama bunu abartmaktan kaçının.
" Gencin sizinle paylaştığı sırlarına saygılı olun, başkalarıyla paylaşmayın.
" Gençler yetişkinlerin 'her şeyi bilen, çok anlayışlı, mükemmel' görünmesinden hoşlanmazlar. Onlara uzun nutuklar çekmekten kaçının.
" Gençlerin kendilerini ve sorunlarını ifade etmelerine fırsat verin.













YANLIŞ ANLAMA ANNE

Amacım seni üzmek değildir
Beni sakın yanlış anlama.
Pişman olmanı isteyemem senden
Ya da ağlamanı
Sadece dinlemeni istedim
Birazcık kabullenmen fikirlerini
Ya da ne bileyim
Kendi doğrularını değil de
Biraz da benimkileri düşünmeni istedim anne.
Sevmeni istedim benim sevdiklerimi
Ama senin gibi değil benim sevdiğim gibi
Senin doğrularını inkar ettim anne ,
Karşı çıktım sana
Ve sen tüm kızgınlığınla
Kötü kötü suratıma bakıp kızdın .
Oysa biliyor muydun
Aynı zamanda sen de benim doğrularımı
İnkar ettin anne!
Sen kendi fikirlerinle
Bense kendi doğrularımla.

SENİ SEVİYORUM ANNE!








KAYNAKÇA


-Aktosun Y.(2006).Ergen Ne Hisseder Ne Yapmak İster.Ailem Dergisi,181.

-Aktosun Y.(2006).Ergenlik Dönemi ve Arkadaş Edinme.Ailem Dergisi,204,10-12
-Alper Ç.(2007). Ergenlikte Kızlar ve Erkekler. 3 Nisan 2007'de http://www.hatunca.net adresinden alınmıştır.

-Altınköprü T. (1999). Genç Kız Psikolojisi ve Cinselliği. İstanbul: Hayat Yayınları, 45-50,138-179.

-Burkovik Y.(2007). Ergenlik Döneminde Sosyal Fobi. 5 Nisan 2007'de http://www.sosyalfobi.us/ergenlik adresinden alınmıştır.

-Eyüpoğlu.(2007).Ergenle İletişim . 13.07.2006 tarihinde http://egitim.milliyet.com.tr adresinden alınmıştır.

-Eyüpoğlu.(2007).Ergenlik Döneminde Cinsel Gelişim.1 Nisan 2007 tarihinde
http://egitim.milliyet.com.tr adresinden alınmıştır.

-Hortaçsu N.(1997). İnsan İlişkileri. Ankara:İmge Yayınevi.
.-Onur B. (Mart 2007). Ergenlik Dönemi. Ankara:İmge Kitapevi, 6. Basım.
-SayıM.(2007)Bağımsız ve Yetişkin Kimliğinin Kazanılması.05.03.2007 tarihinde www.rehberlikportali.com adresinden alınmıştır.

-Sürmen Y.(2007).Ergenlik Dönemindeki gençler Nasıl Beslenmeli. 13.03.2007'de http://blog.milliyet.com.tr/ adresinden alınmıştır.

-Tarhan.N(Tarihsiz).Gençlikte Kimlik Problemleri.20.Nisan.2007'de http://www.mcaturk.com adresinden alınmıştır.

-Yavuzer H.(1993).Çocuk Psikolojisi. İstanbul:Remzi Kitapevi, 7. Basım, 277-306.


-Yörükoğlu A.(2000).Gençlik Çağı Ruh Sağlığı ve Ruhsal Sorunları.İstanbul:Özgür Yayınları, 11.Basım,81-125.

Hiç yorum yok: